Osman Aydoğan


İçsel Huzur ve Mutluluk (3)


Sorularım bitince tane tane anlatmıştı Şehriyar, ben de tane tane not almıştım; ?´Evrende her şey iki kere yaşanır; olaylar önce zihinde tasarlanır, sonra da gerçekleşir, tıpkı bir mimarın bir binayı tasarlayıp planını çizmesi ve mühendisin de onu inşa etmesi gibi?´´ ?´Zihinde tasarlanmayan hiçbir şey evrende gerçekleşmez Osman.´´ ?´Düşler kurarız kelimelerle, düşüncelerle ve zamana bırakırız bu düşleri, onlar da tıpkı toprağa düşen tohumlar gibi, zamanla filizlenip gelişirler ve yaşadığımız gerçek olarak karşımız çıkarlar.´´ ?´Yaşadığımız dışsal gerçeklik aslında kendi içsel psikolojimizin somutlaşmış halidir.´´ ?´Her şey düşüncemizde başlar ve onunla somutlaşır.´´ ?´Düşüncelerimiz evrene saldığımız bir frekanstır, düşüncelerimizin evrene bir etkisi ve evrenin de buna bir tepkisi olur.´´ ?´Evrende bir etki ve tepki akışkanlığı içerisinde yaşamaktayız. Ne ekersek onu biçeriz. Buğday eken buğday biçer, arpa eken arpa, domates eken domates. Düşüncelerimiz de evren ektiğimiz tohum gibidirler, zamanla filizlenip gerçek olarak karşımıza çıkarlar.´´ ?´Kendimiz dünyadan ve evrenden ayrı değil, dünya ve evren ile bir bağlantı halinde ve o muazzam evrenin, organik bir bütün olan evrenin bir parçasıyız.´´ ?´Benzer şekilde hep olumsuz kelimeler kullananın ve düşünenlerin, hep karamsar bir ruh halinde içinde olanların iyi olaylarla karşılaştıkları ve mutlu oldukları hiç görülmemişlerdir.´´ ?´Mutlu olmak bir ruh hâlidir, bu ruh hâli de kendimize bağlıdır.´´ ?´Nerede ve kiminle olduğumuz önemli değildir. ?Nasıl´ olduğumuz ve ?kendimizi nasıl hissettiğimizdir´ önemli olan.´´ ?´Hem olumsuz duygulara sahip olup, hem de kendimizi iyi hissetmemiz imkânsızdır. Olumsuz düşünce ve mesajların bizlere hiçbir faydası yoktur. Depresyon, öfke, alınganlık, suçluluk duygusu; bunlar olumsuz duygulardır ve kendimizi güçlü hissetmemize izin vermezler.´´ ?´Eğer ortada bir problem varsa buna dışarıdan birisi veya başka bir şey yol açmazlar; kendi düşüncelerimiz kendi problemlerimizi yaratır.´´ ?´Tasalarımız kendi kendini doğrulayan kehanete dönüşüp öngördükleri felaketlere bizleri sürüklerler.´´ Burada Şehriyar ?´Kendini doğrulayan kehanet düşüncesi´´ için bir hikâye anlatmıştı. Bu kavramın İngilizcesi "Pygmalion Effect" olan eski bir mitolojik öyküden alındığını söylemişti.. Hikâyeye göre Kıbrıs prensi, heykeltıraş Pygmalion, tüm kadınların kusurlu olduğunu düşünüp ideal bir kadının heykelini yapmaya çalışır. Galatea adını verdiği bu eser, o kadar güzel olmuştur ki, Pygmalion kendi eserine umutsuzca âşık olur ve onun gerçek olduğunu düşünmeye başlar. Daha sonra heykel canlanır. Sonra şu inanış ortaya çıkar; ?´inanılan her kehanet kendini doğrular.´´ Anlatmaya devem etmişti Şehriyar: ?´Kötü senaryolar yazmak enerji tüketen ve cesaret kıran saplantılı endişelerin uzak akrabalarıdır.´´ ?´Aklını hayatının karışık yönlerine takan, geçmişindeki şanssızlık ve düş kırıklıklarını tekrar tekrar düşünen bir insan aynı şanssızlık ve düş kırıklıklarını gelecekte de yaşamak için dua etmiş olurlar.´´ ?´Yaşadıklarımızın çoğunu geçmişimiz, izlenimlerimiz, biriktirdiklerimiz ve önyargılarımız şekillendirir. Çünkü gerçek; bellek ve algıdan ibarettir. Bunun dışında başka bir gerçek yoktur.´´ Sonra tane tane bu geceyi özetler gibi konuşmuştu Şehriyar: ?´Yarattığımız dünya bizim düşünce biçimimizin ürünüdür.´´ *** Şehriyar anlatırken bense hep susmuştum, bilincim susmuştu? Şehriyar´ı dinlemiştim, suyu dinlemiştim, geceyi dinlemiştim, evreni dinlemiştim, kendimi dinlemiştim o geceler sabahlara kadar... Dışarıdan güz rüzgârlarının o ürpertici sesi gelmişti sabahlara kadar. *** Abdera´lı Democritus´u anımsamıştım Şehriyar´dan sonra? Taaa o zamanlar, en küçük atomdan en büyük yıldıza kadar evrende her şeyin devinim içinde olduğunu söyleyen, Hippocrates´in çağdaşı olan Democritus´un şu sözlerini hatırlamıştım: ?´İnsanın mutluluğu ya da mutsuzluğu kazandığı altın ya da eşyayla bağıntılı değildir. Mutluluk ya da üzüntü kişinin ruhundadır. Bilge bir kişi her yerde kendini evindeymiş gibi hisseder. Evrenin tümü onurlu bir ruhun evidir.´´ Şehriyar da zaten bunu söylemiyor muydu? Sadece evrenin değil, burada dünyanın bu parçası da benim evimdi? Sadece evrenin değil, burada dünyanın bu parçası da ruhumun eviydi? Dünyada ve evrende her yer benim ruhumun eviydi? *** Döne dolana yine aynı noktaya gelmiştim ve ´´gözlemlenenle gözlemleyenin birliğinden, bütünlüğünden´´ bahseden Kuantum teorisinin ana fikrine saplanıp kalmıştım... Ve öte dağlardan Güneş doğup, gün yavaş yavaş ışırken, iyi ki buralardayım, bu anı ve anları yaşadım ve yaşıyorum diye, tan yerinin ağarmasıyla beraber yeni yeni belirginleşen, sarı, kahverengi, turuncu, kızıl, tarifi bir imkânsız solgun rengiyle tüm dallarını göklere kaldırarak dua eden ağaçlar gibi Tanrı´ya şükretmiştim. Gün, karşı tepeden doğmak üzreyken yine Necip Fazıl´ın bu sefer de ´´Aydınlık´´ şiiri gelmişti aklıma: (son kıtası) ´´Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık, Baygın gözlerimi aldı aydınlık, İçimde tıkandı, kaldı aydınlık, Bu aydınlık beni boğmak üzredir.´´ Aynen şiirde olduğu gibiydi; bu aydınlık beni boğmak üzreydi...