Osman Aydoğan


İçe dönüş! (8)


Kendiniz sandığınız kişiye tutunmayın. Siz mükemmelsiniz, yalnızca bunu bilmiyorsunuz. Kendinizi bilmeyi öğrenin, harikalar keşfedeceksiniz. İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. Kendisi için hiçbir şey istemeyen insan kadir-i kül (her şeye gücü yeten) olur, bütün evren onun hizmetinde olur. Öyle ki siz her şeyi kaybetmekle, gerçekten her şeyi kazanmış olursunuz. Her şey gidince hiçbir şey kalır. ´Mutlu olmak´ uğruna kendinizi kahretmeyin. Hiçbir canlıyı incitmeyin.´´ Derslerini, anlatımlarını hep şöyle bitirirdi Şehriyar: ?´Ben size tam da ihtiyacınız olanı sunuyorum; uyanışı. Siz aç değilsiniz, ekmeğe de ihtiyacınız yok. İhtiyacınız; son vermek, terk etmek, yakalanmış olduğunuz engellerden sıyrılmaktır. İhtiyacınız olduğuna inandıklarınız, ihtiyacınız olanlar değildir. Düşünebileceğiniz başka herhangi bir şey bir illüzyon ve bir engeldir. Bana inan ki kendiniz olmaktan başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Siz bir şeye sahip olmakla değerinizi artıracağını hayal ediyorsunuz. Bu, altının kendisine bakır katılmasıyla daha iyi duruma geleceğini hayal etmesi gibi bir şey. Doğanıza yabancı olan her şeyin terk edilmesi ve reddedilmesi yeterlidir. Diğer her şey boştur.´´ Ve her dersten sonra şu cümlesini tekrarlardı Şehriyar; ?´Ben sadece gökyüzünü işaret edebilirim, yıldızları görmek sizin işinizdir.´´ *** Alman filozof Martin Heidegger´in ?´Varlık ve Zaman´´ (Sein und Zeit) isimli eserini anımsadım. Bu eserinde şu iddiayı getiriyordu Heidegger; ?´insan; bir varlık olarak (Dasein) evrene atılmış ve bu dünyaya öylece bırakılmıştır?´´ O zaman yapayalnızdım oralarda, oralarda tek dostum, tek arkadaşım, tek sırdaşım, benim öğretmenim, sanki bana en yakın akrabam Şehriyar´dan başka kimseciklerim yoktu. O zaman oradaki yalnızlığım bana şair A. Kadir´in bir şiirinin ilk dizesini anımsatırdı; ?´Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular.´´ Heidegger´in söylediği gibi ben de öyle; oraya atılmış, öylece bırakılmış, sanki orada o dağ başında yapayalnız kalmış gibiydim. Schopenhauer´in en çok sevdiğim sözü aklıma geldi; ´´Kalbin gerçek, derin barışı ve tüm ruhun huzuru sadece yalnızlıkta bulunur. Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir.´´ Şimdi düşünüyorum da aslında orada bütün bir sonbahar, aslında bütün mevsimler boyu mükemmel bir eğlenceye sahip olmuşum farkında olmadan. Şehriyar sık sık Abdera´lı Democritus´un sözlerini aktarırdı. Taaa o zamanlar, en küçük atomdan en büyük yıldıza kadar evrende her şeyin devinim içinde olduğunu söyleyen, Hippocrates´in çağdaşı olan Democritus´un şu sözünü söylerdi Şehriyar; ?´İnsanın mutluluğu ya da mutsuzluğu kazandığı altın ya da eşyayla bağıntılı değildir. Mutluluk ya da üzüntü kişinin ruhundadır. Bilge bir kişi her yerde kendini evindeymiş gibi hisseder. Evrenin tümü onurlu bir ruhun evidir.´´ Şehriyar da zaten günlerdir ve aylardır aynı şeyi söylemiyor muydu? Sadece evrenin değil, orada dünyanın bu parçası da benim evimdi? Sadece evrenin değil, orada dünyanın bu parçası da ruhumun eviydi? Dünyada ve evrende her yer benim ruhumun eviydi? Döne dolana yine aynı noktaya geldim ve ´´gözlemlenenle gözlemleyenin birliğinden, bütünlüğünden´´ bahseden Kuantum teorisinin ana fikrine saplanıp kaldım... Şehriyar da hep söylerdi zaten: ?´Kuşkusuz ki bilen ile bilinen birdir, iki değil.´´ Şimdi düşünüyorum da iyi ki oralardaydım, iyi ki Şehriyar´ı tanıdım, iyi ki o anı ve o anları yaşadım diye, şimdi önümde uzayıp giden şu vadideki sarı, kahverengi, turuncu, kızıl, tarifi bir imkânsız solgun rengiyle tüm dallarını göklere kaldırarak dua eden ağaçlar gibi Tanrı´ya şükrettim.