Osman Aydoğan


İçe dönüş! (4)


Arzu ve korku son bulunca, tutsaklık da biter. Tutsaklığı yaratan, bizim karakter ve mizaç dediğimiz duygusal bağlılıklar, sempati ve antipatilerin oluşturduğu davranış kalıplarıdır. Arzudan ve korkudan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve siz her şeyi olduğu gibi göreceksiniz. Özgürlük terk edişten geçer. Sahiplenme tümüyle bağımlılıktır. Arzu zihnin bir fikir üstünde sabit tutulmasından ibarettir. Ona dikkatinizi vermeyi reddederek o takıntıdan sıyrılın. Bütün tutkular, bağımlılıklar korku imal ederler ve korku insanı köleleştirir. İhtiyaçlarınız gerçekdışıdırlar ve çabalarınız da anlamsız. Zannedersiniz ki sahibi olduğunuz şeyler siz korur. Aslında onlar sizi kolay yaralanabilir hale getirirler. Bir merkez vardır ki algıladığı her şeye gerçeklik verir; bütün ihtiyacınız olan, gerçeğin kaynağının siz olduğunu, sizin gerçeği alan değil, veren olduğunuzu, sizin bir desteğe ya da doğrulanmaya ihtiyacınız olmadığını anlamanızdır. Her neyi arzu ya da korku ile düşünürseniz, o sizin önünüzde gerçek gibi belirir. Ona arzusuzca ya da korkusuzca bakın, varlığını kaybedecektir. Haz ve acı geçicidir. Onları dikkate almamak, onlarla uğraşmaktan daha basit ve kolaydır. Her ne zaman arzu ya da korkuya ilişkin bir düşünce zihninize gelirse, dikkatinizi derhal ondan uzaklaştırın. Yalnız şunu görün ki, arzuladığınız şeyde mutluluk yoktur. Her zevk acı içine sarılmıştır. Arzularınızdan, korkularınızdan ve onların yarattığı düşüncelerden yüz çevirin, bir anda doğal durumunuzda olursunuz. Farkına varırsın ki doğuştan meydana çıkan ve ölümle bitecek olan kişi geçici ve asılsız olandır. Çünkü gelip geçenin varlığı yoktur. O, görüntüsünü gerçeğe borçludur. Siz arzuların ve korkuların pençesindeki o duyusal, duygusal ve entelektüel kişi değilsiniz. Gerçek kendi benliğinizi bulun. Ben neyim? Bu tüm felsefelerin ve psikolojinin temel sorusudur. Onda derinleşin. Siz daima hazzı arıyor, acıdan kaçıyorsunuz, her zaman mutluluk ve huzur peşindesiniz. Görmüyor musunuz ki sizin bu mutluluk arayışınız, kendinizi mutsuz ve çaresiz hissetmenizin asıl nedenidir. Diğer yolu deneyin; hazza ve acıya kayıtsız, onları ne isteyerek, ne de reddederek, bütün dikkatinizi ?´ben-im´´in ebediyen var olduğu düzeye verin. Acı ve haz, iyi ve kötü, doğru ve yanlış; bunlar göreli terimlerdir ve mutlak imişcesine kabul edilmemelidirler. Onlar sınırlı ve geçicidirler. Acı fizikseldir, ıstırap zihinsel. Zihnin ötesinde ıstırap yoktur. Doğa ne zevk, ne acı vericidir. O tüm zekâ ve güzelliktir. Zevk ve acı zihindedir. Değişmez ve mutluluk verici olanı bulmak için değişen ve acı verici olana sarılmayı bırakmak zorundasınız. Siz kendi mutluluğunuzla ilgilisiniz ve ben size diyorum ki, böyle bir şey yoktur. Mutluluk sizin kendinize ait bir şey asla değildir, o ?ben´in olmadığı yerdedir ancak. Onun ulaşamayacağınız bir yerde olduğunu söylemiyorum; siz sadece kendi ötenize, egonuzdan öteye uzanmalısınız, o zaman onu bulacaksınız. Çok geçmeden idrak edeceksiniz ki huzur da, mutluluk da sizin kendi doğanızdadır ve onları belli kanallarda aramanız karışıklık ve sıkıntıya neden olmaktadır. Bedenin ve zihnin doğru hali ve doğru kullanımı alabildiğine haz vericidir. Yanlış olan, haz arayışı içinde olmaktır. Mutlu olmak için çabalamayın, daha iyisi, mutluluk arayışını sorgulayın. Mutluluk arıyorsunuz, çünkü mutlu değilsiniz. Neden mutsuz olduğunuzu bulun. Mutlu olmadığınızdan, mutluluğu hazda ararsanız; haz acı getirir, bunun için de ona dünyevi dersiniz; o zaman başka türlü bir hazzı, acısız bir hazzı özlersiniz, on ada ilahi dersiniz. Gerçekte haz acının geçici olarak ertelenişidir. Mutluluk; dünyevi veya dünyevi olmayan, içte ve dışta vaki olan her şeydir. Fark gözetmeyin ve ayrılmaz olanı ayırmayın ve kendinizi hayata yabancılaştırmayın. Mutlu olmak için şeylere ihtiyacımız olduğuna inandığımız sürece, onların yokluğunun bizi perişan edeceğine de inanırız. Gerçek mutluluğun bir nedeni olmadığı ve nedeni olmayanın değişmez olduğudur; bu demektir ki o haz gibi idrak edilebilir değildir. İdrak edilebilir olan acı ve hazdır, kederden azade olmak ancak negatif yoldan tarif edilebilir. Onu direk olarak bilmek için siz nedensellik düşkünü ve zamanın zorbalığı altında olan zihnin ötesine geçmek zorundasınız.