Osman Aydoğan


Hükm-ü Karakuşî


Selahaddin-i Eyyûbi devrinde önemli görevler ifa eden ve vezir ve aynı zamanda kadılık da yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet adamı varmış. Bir rivayete göre de Karakuşî, asıl adı Ebu Said Bahaüddin bin Abdullah Esedî (Kısaca Said Bahaattin) olan bir kimsedir. Kadı Karakuş´un ölüm tarihi 1200´dir... Selahattin Eyyubî´nin veya onun kardeşi Sirkûh´un kölesi iken, her ne meziyeti var ise, yükselmiş ve önemli mevkilere gelmiştir. Karakuşî´nin önemli hizmetleri, başarılı işleri de olmuş. Selahaddin-i Eyyûbi kendisinin yokluğunda Kadı Karakuşî´yi Kahire´ye vekil olarak bırakırmış. Akka´da valilik yapmış, orada Haçlılara esir düşünce Selahaddin-i Eyyûbi onu, on bin altın fidye ödeyerek kurtarmış. Kahire´ye kale, yol, köprü, han, çeşme gibi eserler bırakmış. Fakat iyi bir eğitimi olmadığı, devlet yönetiminde tecrübesiz ve garip bir yaratılışa sahip olduğu için zaman zaman keyfi, sert, tuhaf ve yanlış hükümler verirmiş. Aynı zamanda Bahaüddin Karakuşî yolsuzlukları ile de ünlüymüş... Karakuşî kadı olarak sadece yanlış değil hep abuk sabuk kararlar da verirmiş ve bundan dolayı da Karakuşî´nin verdiği kararlara da ?´Hükm-ü Karakuşî´´ denirmiş. ?´Hükm-ü Karakuşî´´ denilen bu safça ve abuk sabuk verilen hükümler aslında Selahattin Eyyubi´nin veziri Bahaüddin Karakuşî´yi yıpratmak için rakibi Esad bin Memmati tarafından yazılmış "Kitab el Faşuş fi Ahkami Karakuş" isimli uydurma mahkeme kararlarına dayanmaktadır. Dolayısıyla gerçekle bir ilgisi yoktur bu hikâyelerin ve bu hükümlerin... Günümüzde de ? gerçi genç hukukçular pek bilmez ama - mahkemelerin verdiği abuk sabuk ve safça kararlara ?´Hükm-ü Karakuşî´´ derler. Burada yer alan fıkraların bir kısmı Necdet Rüştü Efe´nin ?´Türk Nüktecileri´´ isimli kitabından alınmıştır. (Nebioğlu Yayınevi, Kadı Karakuş) Bu kitabında Necdet Rüştü Efe ?´Hükm-ü Karakuşî´´yi şöyle anlatır: ?´Bunlar kanun, örf gelenek ve hatta tabiat dışında karar altına alınmaya çalışılmış öyle hükümlerdir ki; bu mantıksızlık karşısında, mahkûmun müdafaa cehtini (gayretini, çabasını) daima hayrete çevirmiştir. Yüzyıllar boyunca, bazı keyfi manasızlıklara nazire olarak gösterilen bu tuhaf hükümler; Anadolu´da doğup, yaşlılığında Mısır´da Selahadin-i Eyyûbi maiyetinde emirlik ve kadılık yapmış olan Karakuşî´ye aittir. Yedi yüz elli önce yaşamış olan bu zat halis Türk´tür.´´ Şimdi gelelim Karakuşî´nin verdiği o tuhaf hükümlere: *** Bir gün 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel´e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş? Demirel de soruyu yönelten kişiye: "Bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş. Demirel de Hükm-ü Karakuşî´nin şu hikâyesini anlatmış. Bir gün Karakuşî kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var.... Karakuşî kadı, fırıncıya: - ´´Ben bunu aldım´´ demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş: - ´´Hani bizim ördek?´ Fırıncı boynunu büküp: - ??Uçtu´´ deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı o uzun küreği ile, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor... Fırıncı bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşî kadının karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi, - ´´Bu adam ördeğimi hiç etti´´ diye şikâyet etmiş. Karakuşî kadı, fırıncıya sormuş: - ´´Ne yaptın bu adamın ördeğini?´´ Fırıncı - ´´Uçtu´´ demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: - ?´Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar ´uçar´ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil´´ diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş.