Osman Aydoğan


Heyder Baba’ya Selam

Bugünkü yazımda Azerbaycan'ı ve Karabağ'ı anlatınca şiirlerinde ''Şehriyar''


Heyder Baba’ya Selam

Bugünkü yazımda Azerbaycan'ı ve Karabağ'ı anlatınca şiirlerinde ''Şehriyar'' mahlasını kullanan İran Türkistanından Azeri Türkü bir ozan ve onun ''Heyder Baba'ya selam'' isimli şiiri aklıma geldi.

Muhammed Hüseyin Şehriyar

Bu ozanın asıl adı Seyid Muhammed Hüseyin Behçet-Tebrizî’dir. (1906 - 1988) Şiirlerinde ‘’Şehriyar’’ mahlasını kullanır. Kısaca Muhammed Hüseyin Şehriyar olarak tanınır. Tebriz doğumlu Azeri Türküdür. Şiirlerini hem Azerbaycan Türkçesi ile hem de Farsça olarak yazmıştır.  İran şiirinde Hafız kadar önemli bir şahsiyettir. Anadili Türkçeden başka mükemmel derecede Farsça ve Arapça , iyi derecede Fransızca bilir. 

Şehriyar'ı bize tanıtan, günümüzde yaşatan  Azerbaycan İlimler Akademisinden ‘’Şehriyar'ın Hayatı ve Sanatı’’ adlı tezi ile filoloji doktoru unvanını alan Yusuf Gedikli'nin ''Şehriyar ve Bütün Türkçe Şiirleri'' isimli kitabıdır. (Ötüken Neşriyat, 1990) Şehriyar'ı tanıtan bir diğer kitap da Azeri yazar Esmira Fuad’ın ‘’Muhammed Hüseyin Şehriyar, Yaşamı, Edebi Çevresi ve Eserleri’’ adlı eseridir. (Peon Yayınları, 2014)

Şair kelimesinin hakkını veren şairlerdendir. Aşağıdaki dörtlük sanırım bunu gösterir:

''Bir insan köçürse dünyadan eger,
sen ele bilme ki, tek bir can gedir.
Her sönen baxışda saysız dilekler,
her kiçik tabutta bir cihan gedir''

Heyder Baba’ya Selam

Muhammed Hüseyin Şehriyar'ın 1951 yılında en bilinen eseri ve başyapıtı olan ‘’Heyder Baba’ya Selam’’ şiir kitabı yayımlanır. Şiire ismini veren Heyder Baba, Şehriyar’ın köyünün üstünde kurulu olduğu dağın adıdır. Şiirin önemli bir kısmını Şehriyar'ın çocukluk hatıraları ve o günlere duyduğu özlem oluşturur.

“Heyder Baba'ya Selam’’ aslında Azeri kültürünün bir köy senfonisidir. Şiirle beraber kendinizi birden bire Azerbaycan’ın renkli, canlı ve coşkun doğasının kucağında, “Heyder Baba” tepesinde gök yüzünün ışığı ve sağanak yağmuru altında, sel gibi akan suları arasında ama özellikle çocukluğunuzda buluverirsiniz.

Şair şiirine selamla başlar:

‘’Selam olsun şevketinize, elinize
benim de bir adım gelsin dilinize’’

Sonra şiirde şairin çocukluk anıları başlar:

‘’Hatırlar mısın nasıl koşar, kaçardım!
kuşlar misali kanat çırpıp uçardım!’’

Ve ve ve Doğu’nun binlerce yıllık kaderini şu iki dizede özetler:

‘’Behiştimiz cehennem olmakdadır, 
Zilheccemiz meherrem olmakdadır.’’

‘’Behişt’’, Azerice cennet demektir. Zilhicce ile de Muharrem ayındaki matem ve sevinç günlerine atıf yapılır. İmam Hüseyin’in şehadeti (sonsuz matem) Muharrem ayındadır. İşte büyük usta Şehriyar’ın, Zilhicce aynının muharrem olmasından kastı normalde güzel olması gereken günlerin hep matem havası içinde geçmesidir. Öyle değil midir? Normalde güzel olması gereken günlerimiz hep matem havası içinde geçmekte değil midir? Behiştimiz cehennem olmakta değil midir? 

Şiirinde Şehriyar sanki vasiyetiymişçesine demez mi ki "birbirizden ayrılmayın, amandı". Şehriyar sanki günümüzdeki bizleri anlatmakta değil midir?

‘’Heyder Baba, göyler bütün dumandı, 
Günlerimiz birbirinden yamandı, 
Birbirizden ayrılmayın, amandı, 
Yakşılığı elimizden alıblar, 
Yakşı bizi yaman güne salıblar!’’

Sonra sonra yürekten çığlık çığlığa kopan bir haykırışla tüm bir dünyayı, tüm bir hayatı, tüm bir tarihi anlatır Şehriyar:

‘’Heyder Baba, dünya yalan dünyadı, 
Süleyman’dan, Nuh’dan kalan dünyadı, 
Oğul doğan, derde salan dünyadı, 
Her kimseye her ne verib alıbdı, 
Eflatun’dan bir kuru ad kalıbdı. 

Heyder Baba, yaru yoldaş döndüler, 
Bir-bir meni çölde koyub, çöndüler, 
Çeşmelerim, çırahlarım, söndüler, 
Yaman yerde gün döndü, akşam oldu, 
Dünya mene harâbe-i şâm oldu.'' 

Bizim bildiğimiz, sözleri Sabahattin Ali'ye bestesi Zülfü Livaneli’ye ait olan ‘’Leylim ley’’ türküsünü Azeri sanatçi Çingiz Habibiyan Şehriyar'ın yukarıdaki dizeleri ile yorumlar. Azerilerin ifadesiyle; ''Çingiz Həbibiyan Şəhriyar'ın məşhur 'Heydərbaba' şerini Zülfü Livanəlinin bəstəsi ilə ifa edir...  Bakın görün!'' Yazımın sonunda bu yorumun bağlantısını verdim. Mutlaka ama mutlaka dinlemenizi isterim. Azeri müziği bizim müziğimizin fersah fersah üstündedir zaten!

Şehriyar'ın şu dizeleri tam da günümüzü anlatmaz mı?

''Şehriyar’ım gözüm yaşı sel kimin,
Garip sen mi vetanında el kimin,
Sevdan üreğimde kara yel kimin,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Haramzadalardan yoldaş olar mı?''

Yaşadığımız günleri görünce, gittiğimiz karanlık çağı düşününce onun bir başka şiirindeki dizeleri gelir aklıma, için için ağlarım ben:

"Nima, yüreğindeki gamı söyle de bir yabancı gibi ağlayayım 
iki yabancı kafa kafaya verip ağlayayım."

Yazımın sonundaki bağlantıda şair Şehriyar’ın kendi sesinden ‘’Heyder Baba’ya Selam Şiiri’’ni veriyorum. Hiçbir şiir dinlerken beni bu kadar duygulandırmamıştır. Hiçbir şiir dinlerken beni bu kadar mahzun bırakmamıştır. Hiçbir şiir dinlerken beni bu kadar hırpalamamıştır. Bu şiiri Şehriyar’ın sesinden dinlerken yazılarımda hep bahsettiğim Hindukuş Dağlarının karı gibi için için eririm ben…

Bu şiiri Şehriyar'ın sesinden dinlerken hep memleketim Yeşilhisar'a, çocukluğuma gider, çocukluk günlerimin her bir anını gözlerimin önüne getirir, çocukluk günlerimin geçtiği evimizi, annemi, babamı, ablalarımı, ağabeylerimi, dayılarımı, halamı, komşularımızı, arkadaşlarımı, mahallemizi, bağlarımızı, bahçelerimizi, tarlalarımızı, Heyder Baba'yı değilse de Havdıra Dağını bir bir hatırlarım ben. 

Şimdi bu destanı okuma vaktidir. Şiiri orijinal haliyle Azerice olarak aşağıda veriyorum. Şiir Türkçeymişcesine anlaşılır açıklıktadır.... Şiirin uzunluğu yanıltmasın sizi, eğer kırsal kökenden geliyorsanız şiirde kendinizi, köyünüzü veya kasabanızı bulursunuz.

Aziz şairimizi saygıyla yâd ediyorum... Ruhu şâd, mekânı cennet olsun, nûr içinde yatsın...