Osman Aydoğan


Her gününüz bayram gibi olsun, bayramınız da mutlu olsun

Hicri takvime göre onuncu ay olan Şevval ayının ilk üç günü de bayramdır


Her gününüz bayram gibi olsun, bayramınız da mutlu olsun.

Bugün Ramazan ayının son günü ve arife günüdür. Hicri takvime göre onuncu ay olan Şevval ayının ilk üç günü de bayramdır. Arapça ismi ‘’Ayd-ül Fitr’’dır. Farsçada da aynıdır. ’’Ayd’’ Arapça bayram demektir. ‘’Fitr’’ ise fıtır sadakası ya da fitre olarak bilinen oruç tutamayacak durumdaki Müslümanların verdiği sadakadır. Şükür sadakası olarak da bilinir. Bütün Arap ülkelerinde ve İran’da bu bayram ‘’Ayd-ül Fitr’’ olarak kutlanır. “Ayd-ül Edhâ” da “Kurban Bayramı’’dır.

Osmanlı ve Cumhuriyette 1981 yılına kadar kutlanan ‘’Şeker Bayramı’’

Eski Türkçe’de “şükür” ve “şeker” kelimeleri Arap harfleriyle aynı şekilde (şkr) yazıldığı için okunmakta olan bir metinde ‘’şükür’’ün mü yoksa ‘’şeker’’in mi kastedildiği cümlenin gelişinden anlaşılırdı. Aslı “Şükür Bayramı” olan ifade, zamanla işte bu aynı yazılıştan kaynaklanan okuma hatası yüzünden “Şeker Bayramı” halini almış ve Osmanlı’nın tüm zamanlarında ve Cumhuriyet döneminde ‘’Şeker Bayramı’’ olarak kutlanmıştır. 1935 tarihli ‘’Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’’ ile de bu bayram “Şeker Bayramı” olarak tescillenir.  

Gelelim günümüze…

Kelimenin gücü

Dil bilimcileri ‘’Gerçeğin manipülasyonu için en temel araç kelimelerdir. Kelimelerin anlamına hükmedebiliyorsanız, bu kelimeleri kullanması gereken kişileri de kontrol edebilirsiniz’’ derler. Mitolojide ise ‘’sözcük’’ (kelime) ; varlığın bir simgesi, adlandırılması, göstergesi değildir, onun gerçek bir parçasıdır. Mitolojik görüşe göre her nesnenin özü adlarda saklıdır. Adlara egemen olmasını, onları kullanmasını bilen kimse, nesneler üzerinde de bir egemenlik kazanır.

Ayrıca ‘’kelimeler’’ muktedirlerin eylemlerini kapatmak için de kullanılır. İkinci Dünya Savaşında Almanlar toplama kamplarını ‘’Die Arbeit macht frei’’ (çalışmak özgür kılar) sözcükleriyle dünya çapında bir katliamın üzerini örtmüşlerdi. Bir ‘’fıtrat’’ (*) diyorsunuz ihmalin, tedbirsizliğin sonucu toprak altında bıraktığınız 301 madencinin üstünü bir daha örtüyorsunuz. Bir ‘’Barış harekâtı’’ diyorsunuz savaşın üstünü örtüyorsunuz. Bir ‘’demokrasi getireceğiz’’ diyorsunuz işgalin (ABD’nin Irak’ı işgali) üstünü örtüyorsunuz. Bir ‘’ileri demokrasi’’ diyorsunuz he türlü otoriter yönetimin, antidemokratik uygulamanın üstünü örtüyorsunuz. Bir ‘’külliye’’ diyorsunuz bin odalı bir israf sarayının üstünü örtüyorsunuz. Bir ‘’Orta Asya’’ diyorsunuz üç bin yıllık Türk yurdu (Türkistan) ile olan bağı koparıyorsunuz… Bir ‘’istikşaf’’ kelimesi ile sonuçlarını beğenmediğiniz bir seçimi tekrarlayabiliyorsunuz… Bir ‘’şehit’’ diyorsunuz sakat yapılan binanın çökmesiyle 15 vatandaşın ölümündeki ihmalinizin, denetimsizliğinizin, sorumluluğunuzun üstünü örtüyorsunuz… Bu listeyi uzatmak mümkün… Onun için derdi bir Yunan atasözü: ‘’Kelimenin gücü Tanrı’nın gücüne eşittir.’’

1981 yılında çıkarılan kanunla adı değiştirilen Bayram...

İşte bu nedenlerle otoriter yönetimlerde de sözcüklerin içeriğine ve ne anlama geldiğine de güç sahipleri karar vermektedirler. Böyle olduğu için yüz yılların “Şeker Bayramı” 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra, ABD hatırına ihtiyaç duyulan ‘’Yeşil Kuşak’’ için 17 Mart 1981 tarihinde çıkarılan 2429 sayılı “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Yasa” ile “Ramazan Bayramı” yapılmıştır. (2429 sayılı bu yasa 1935 yılındaki kanunun özünü aynen korunmakla beraber bu kanunla ‘’Şeker Bayramı’’nın adı ‘’Ramazan Bayramı’’ olarak değiştirilmiştir.)

Ramazan Bayramı Kur’anda geçmez. Hiçbir hadiste de ‘’Ramazan Bayramı’’ diye bir ifade yoktur. Hiçbir İslam Arap ülkesinde ‘’Ramazan Bayramı’’ diye kutlanmaz. Bizden başka da ‘’Ramazan Bayramı’’ olarak kutlayan Müslüman da yoktur. Bize özgüdür dini kavramları siyasete alet edip kanunla belirlemek. Bu gidişle yarın bir başka iktidar gelir, bir başka kanun çıkarır ve bir başka adla kutlanmasını isterse ne olacak?

Burada bir başka bilgisizlik daha vardır. İbnü’l Arabî ''Ramazan'' isminin Allah’ın ‘’Esma-i Hüsna’’sından (güzel isimlerinden) bir isim olduğunu ifade eder. Bu sebeple Ramazan ayı kastedilirken ‘’Ramazan geldi’’ yerine “Ramazan ayı geldi” denilmelidir. Aynı şekilde eğer bayramı kastediyorsanız ve kelime olarak illa ‘’Ramazan’’ı kullanacaksanız bari ‘’Ramazan Ayı Bayramı’’ deseydiniz... Ne yapalım, bu kadar inceliği nereden bilelim değil mi?

Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandı…

Mehmet Âkif Ersoy’un ‘’Bayram’’ isimli şirinin ilk kıtası şöyle başlardı: ‘’Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!’’ Burada geçen ‘’şetâretli’’ sözcüğü Osmanlıcada ‘’neşeli, şen, cıvıl cıvıl’’ demekti. Benim yaşımdaki arkadaşlarım çocukluğumuzun o zaman adı ‘’Şeker Bayramı’’ olan bayramın ne şetâretli bir bayram olduğunu hatırlarlar. Şimdi ey muktedirler, ‘’Şeker’’ ismini kaldırıp yerine ‘’Ramazan’’ı koydunuz. Osmanlıya öykünürsünüz ama Osmanlıdan kalan gelenek; büyükleri ziyaret bitti, meddahlar gitti, Karagöz Hacivat gitti, yerine “erkân”a uymayıp “ekran”a itibar eden, mâbetten medyaya transfer olan, bir “pop-star”a dönüşen ağlak medyatik hocalara, İslamiyet’le, dinle hiç alakası olmayan ipe sapa gelmez soru ve cevaplara, bir anlamsız matem havasına bıraktınız. Çocukluğumuzun şetâretli Ramazan ayını ve Şeker Bayramını bir hüzne, bir kasvete, bir kedere, bir matem havasına soktunuz. Şimdi şetâret mi kaldı?…

Nasıl adlandırıyorsa adlandırılsın, adından ziyada mânası önemlidir diye düşünüyordum ama bayramın da bayramlık hali kalmadı zaten.

Günümüzde bayramlar

21. yüzyılda İslam coğrafyasına, Afganistan'a, Irak'a, Libya'ya, Suriye'ye, Yemen’e yapılan Haçlı Seferleri, bu seferlerin sözde Müslüman işbirlikçileri, birbirinin gırtlağını boğazlayan, birbirinin ayaklarının altını oyan sözde Müslümanlar, gelecekteki muhtemel bir Şii-Sünni çatışmasının ayak sesleri, imkân bulanların küffar diyarlarına iltica etmeye çalıştığı, imkân bulamayanların ise birbirini boğazlamaya çalıştığı, sefalet ve kan deryası içinde yüzdüğü, bir mezbahaneye dönen İslam dünyası, Arapların aşiret kavgalarına balıklama dalan yönetimler, gafletin, dalaletin, tedbirsizliğin, ihmalin ve ihanetin sonucu art arda gelen kazalarda yitirilen yüzlerce canlar, kadın ve çocuk cinayetleri, sübyan tecavüzleri, tinerciler, bonzaiciler, memleketin her köşe başını tutmuş dilenen Suriyeli Müslüman mülteciler, neredeyse hemen hemen her gün gelen asker şehadet haberleri, çiğnenen hukuk, ırzına geçilen adalet, TV’lerde alenen yapılan iç savaş çığırtkanlıkları, açıklanan katliam listeleri, kız öğrencilerine alenen sarkan üniversite dekanları, evlilik maskesi adı altında 12-15 yaşlarındaki kız çocuklarına tecavüzü savunan profesörler, kamuya açık kürsülerde toplumu bölecek şekilde kinden, nefretten, garezden, hasedden bahseden, kem sözleri dillerinden hiç mi hiç eksik etmeyen hatipler, siyasetçiler, çöp kutularında rızık toplayan insanlar, vb. haberler kutlanacak ne bayram bıraktı ne de şetâret.

Bu şartlar altında bayrama ''Ramazan Bayramı'' deseniz ne olacaaaak, ''Şeker Bayramı'' demeseniz ne olacaaak? Daha da ötesi; bu şartlar altında hangi yüzle, hangi hakla, neyin bayramını kutlayacaksınız ki?

Eskiler zaman zaman derdi zaten: “El, ayd-ü ekber eyledi. Biz matem eyledik.” (Ayd-ü ekber: Büyük bayram) El, bu şartlar altındaki İslam dünyasının haline bakarak ayd-ü ekber eyliyor... Gerçek bayramı el yapıyor... Düşünen beyinlere, hisseden yüreklere, hassas ruhlara ise matem eylemek kalıyor...

Bayramınız kutlu olsun

Siz bakmayın benim böyle karamsar yazdığıma... Ben zaten hep böyleyimdir... Bu sayfanın (Şehriyar) bütünü zaten matemdir, bir feryâd, bir figândır.... Maksadım bayramı kutlamak... Malum, salgın nedeniyle her şeyin uzaktanı yapılıyor artık, ''uzaktan eğitim'' gibi... Madem eski zamanlara gittim, şekerden, şetâretten, ayd-ü ekber'den bahsettim. Ben de bayramı ''uzaktan'' eskiler gibi kutlayayım o zaman:

''Rûzun hemîşe ıyd ola, ıydin saîd ola…'' (Her günün bayram olsun, bayramın da mutlu olsun.)

Bayramınızı kutlar, her gününüzün bayram gibi olmasını, bayramınızın da mutlu, huzurlu ve şetâretli olmasını dilerim…