Şaban Külhancıoğlu


HA ŞÖYLE!...


Demokrasinin gadasını alıyım! Ne muazzam ve ne değerli bir yönetim biçimi. Halkın yönetenlerine karşı talep ve tepkilerini iletebilme şansı bulduğu bir düzenin adı demokrasi... Çok zengin içeriği,kullanım çeşitliliği ve kapsama alanı var. Bugün sadece,demokrasilerdeki halkın duygu ve düşüncelerinin iletilebilmesi hususuna bir örnek vereceğim. Düşüncelerin özgürce ifade edildiği sürece toplumlar gelişme ve aydınlanma yoluna girebiliyor. Demokrasinin icabı ve anayasal hakkımı kullanma adına; bir köşe yazarı olarak çoğu zaman iktidarı eleştirmeyi bir ödev bildim. Her şeyden önce bir vatandaş olarak ülkemin gidişatına dair fikirlerimi aktarmalıydım. Çoğu kez iktidarı eleştiriyor olsam da objektif ve dürüst köşe yazarı olarak zaman zaman da bu eleştirilerimizden ana muhalefet partisi ve onun lideri de nasibini alıyordu. Hele hele CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu´nu acımasızca eleştirdim. Kemal Kılıçdaroğlu insan olarak sevdiğim ve beğendiğim biridir. Ancak siyaseten son yıllarda en çok eleştirdiğim kişilerden biri olmuştur. Etkisiz ve tepkisiz bir muhalefet yaptığından tutun... Yaptığı siyasi hatalara kadar elimden geldiğince eleştirdim. Biraz önce açıkladığım gibi Kemal beyi insan olarak çok beğeniyorum. Bana göre dürüst, edepli ve namuslu bir adamdır. Ancak... Siyaseten sekiz yıllık genel başkanlık görevi içerisinde sekiz defa seçim kaybetmiş biri var karşımızda. Bence... Parti içindeki uygulamaları,bu zamana kadar ki seçim stratejileri yanlıştı. Gündem oluşturamıyor, bir heyecan ve rüzgar estiremiyor,topluma bir umut veremiyordu. 15 yıldır AKP iktidarı eviriyor çeviriyor bütün seçimleri kazanıyordu. Gündemi AKP belirliyor muhalefet onun arkasından gidiyordu. 150 yıllık parlamenter sistem değişmiş tek adam rejimi olan partili cumhurbaşkanlığına geçilmişti. Ülkenin dış politika,ekonomi, adalet,güvenlik gibi ciddi meseleleri alarm veriyordu. Artık ne bekleniyordu? Bir şeyler yapılması gerekiyordu. Öyle ki,iktidar dahi ana muhalefetin yetersizliğinden bahsetmeye başlamıştı. Bu duruma tepki gösteren parti içi muhalefete de gelen tepkiler demokrasiden uzak hal almaya başlamıştı. Kısacası kısır bir döngü devam ediyordu. Bu durumun değişmesi için bir hareket bir eylem bir canlanma gerekiyordu. Ve adalet yürüyüşüne karar verdi Kemal Kılıçdaroğlu. 450 km´lik bir yürüyüşü tek başına yürümeye başladı. Ülkenin gündemi bir anda bu yürüyüşe kilitlendi. Başlangıçta Kemal Kılıçdaroğlunun bu yürüyüşü başaramayacağını sananlar, 9 Temmuz günü Maltepe de milyonların akın akın toplandığını gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler. Bir tarih yazmıştı Kılıçdaroğlu. Dünyanın en büyük yürüyüşüne imza atmış umudunu yitirenlerin yeniden umudu olmuştu. Şimdi bir başka Kemal Kılıçdaroğlu görüyordu herkes. Eski pasif, etkisiz, silik bir siyasi figür gitmiş yerine güçlü,kararlı,inançlı bir siyasi lider gelmişti. Artık bende Kemal Kılıçdaroğluna farklı bakabiliyordum. Pazar günü ´´Ha şöyle´´ demekten kendimi alamamıştım. Yüreğimde,ruhumda bir umut rüzgarı esmeye başladı. Umarım bu rüzgar esmeye devam eder ve arkası gürül gürül bir yağmura dönüşür. Daha önce Kemal Kılıçdaroğlunu acımasızca eleştirenlerden biri olarak, Kemal beye bu kutlu yürüyüşünden dolayı gönül dolusu tebrik ve teşekkürlerimi iletiyor,başarılarının devamını diliyorum. Hoş geldin CHP´nin yeni lideri! Saygılarımla