Osman Aydoğan


Gülen yüzlü sulardan hüzün yükselir (2)


´´Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!´´ Hepsi de kız kardeş ya da sevgilidir, annedir. Şair daha yedi yaşında çocukken annesini Bağdat´ta kaybetmiştir. Şiirde geçen akşamlar ile Bağdat´ta Dicle kenarındaki akşamlar arasında benzerlikler vardır. Şair yaşadığı hayattan mutlu değildir ve ?´O Belde´´de hayale sığınmaktadır. ?O Belde? ile daha mutlu olacağı, düşsel bir dünya kurar şair. ?´O Belde´´de her şey yerli yerindedir, insan daha mutludur. ?´O Belde´´ ideal bir liman, eşsiz bir sığınaktır. Ama ?´O Belde´´de yine de bir hüzün vardır. Kadınların leylî olması, kamerin hüzünlü, denizin hasta olması şairin iç dünyasını da yansıtır. Deniz için kullanılan ?hasta? sıfatı üzüntü hâlini göstermektedir. Şiirde akşam, çirkinliklerden, ikiyüzlülüklerden ve kötülüklerden arınmış bir dünyanın başlangıcıdır. Bu nedenle "O Belde"de şair de kadın da özlemle akşam ufuklarına bakarlar. Şiirde kadın güzeldir. Ancak bu güzellik maddi değildir. Kadın güzeldir; akşam ufuklarına özlemle bakabilen gözleri vardır. Kadın güzeldir; çünkü yüreğinin en hassas yerinde ince bir hüzün taşımaktadır. ´´Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir, Hepsinin gözlerinde hüznün var.´´ Şiirde akşamla kadın bütünleşir, özdeşleşir. Bu bütünleşmenin, bu özdeşleşmenin bir sonucu olarak akşam, kadının güzelliğinde toplanır. Akşamın ilerleyen saatlerinde, acılara sığınak olan, düşüncelere liman olan mavi bir deniz, sevimli yüzünü bize gösterir. Ancak bütün bu kavramlar; kadın, akşam, deniz ve şair, hüzünden anlamayan, yalnızca maddeyle ilgilenen insana yabancıdır: ?Melali anlamayan nesle âşinâ değiliz.? Çünkü bu tür insanlar, şairi böyle hayallenmeleri için "budala", kadını ise yalnızca genç bir kadın olarak, maddi olarak değerlendirir. Oysa anlam gözlüğünden bakıldığında, kadın gençliği için değil, içinde taşıdığı hüzün için güzeldir: ?Sana yalnız bir ince taze kadın Bana yalnızca eski bir budala Diyen bugünkü beşer Bu sefil iştihâ, bu kirli nazar Bulamaz sende bende bir mânâ? Deniz ve akşamın da bir ruhu vardır. Onlar da insan gibi acı çeker, kıskanır ve gücenir. Onlardaki bu duygulanmayı, ancak hüzünden anlayanlar bilebilir. Somut hayat görüşü taşıyan insanlar, ne denizde, ne akşamda, ne kadında, ne de şairde bir anlam bulabilir. Akşamdaki hüznü, denizdeki gücenikliği ve isteksizliği ise hiç göremez. Şair ve kadın için, akşamla başlayan ve mavi gölgeli bu beldeden uzak ve ayrı yaşamak bir gurbettir. Bu ideal beldeye ulaşmak mümkün değildir. Hayal edilen bu belde, dünya üzerinde olmayan bir yerdir. O beldenin yanı başında duran deniz ruhlara sürgit huzur verir. ´´Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde; Mâi bir akşam Eder üstünde dâimâ ârâm; Eteklerinde deniz Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.´´ Oradaki kadınlar hep güzeldir. Çünkü geceye aittirler. Akşam, yüzümüzdeki bütün ayrıntıları ortadan kaldırdığı için, akşamla birlikte her şey güzeldir. Geceye karışan, geceyle bütünleşen bütün kadınlar da o beldede güzeldir. Çünkü hepsinin gözlerinde hüzün bulunmaktadır. Hissetmesini bilen kadın güzeldir. Şair, ?´O Belde´´de hayalindeki ülkeyi arar, ancak bu arayışın sonu yine hüsrandır. Sonunda şair, gerçeğe teslim olur. Ve bizi, hepimizi, kaderimizi anlatır: ?Ve mâi gölgeli bir beldeden cüda kalarak Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz.? (uzak mavi bir ülkeden ayrı kalarak bu yerde bu sürgün ve hasrete ebediyen mahkûmuz.) Evet... Eyyyy ´´O Belde´´nin hissetmesini bilen, yüreğinin en hassas yerinde ince bir hüzün taşıyan, güzel, ince, sâf ve leylî kadınları! Bizler, bizler bu yerde bu sürgün ve hasrete ebediyen mahkûmuz! Ve bizler, bizler melali anlamayan nesle âşinâ değiliz. Anlıyor musunuz?