Osman Aydoğan


Gölge, Varlı ve Simülasyon (2)


İbn´ül Arabî deyince onun sözleri ile devam edelim: "İnsan, Allah´ın kendi ilahi sıfatlarını gördüğü bir aynasıdır.´´ ´´Kâinatta ne varsa hepsi vehim ve hayal; yani aynalara vuran akisler veyahut gölgeler... ?´ "Varlıklar gelir, ilahî isimlere ayna olur, görünür ve yiterler." "Hak, sayısız güzel isimleri bakımından emrin tümünü içeren ´kuşatıcı bir varlıkta´ isimlerini tek tek görmek ve o varlık vasıtasıyla kendi sırrının kendisine görünmesini istedi." "Bil ki Allah insanları yarattığından, onları teklifle mükellef kıldığından ve onları ademden vücüda, yani yokluktan varoluşa çıkardığından beri insanlar yolcu olma özelliklerini (tekamül) hiç bırakmamışlardır." "...artık, arif anlar ki, gerek enfüs´te, gerek afakta; tecelli eden tek zat, tek hakikattir; başkası yok.. varlık, tek varlık, bir can ve bir tendir. Ama, hakikatin aslı, ne bölünmüş ne parçalanmıştır zahirde görünen cümle şeyler, onun tecelligâhı ve aletidir..." *** Hazreti Mevlânâ´nın ??Sureti hemi zillest´´ (Görünen her şey gölgedir) diye başlayan ve dünyanın bir hayalden ve gölgeden ibaret olduğunu söyleyen bir rübaisi vardır. Bu dizelerde, gerçek-hayal ayrımının ve geleneksel İslam sanatının metafiziksel imaj dünyasının eksenindeki sorunsal da dile gelir. Geleneksel İslam sanatı, görünen her şeyin hayal olduğunu söyler. Ona göre, bizler hakikî olmayan, varlığı Varedici´nin varlığına bağlı olan birer gölge, birer hayalizdir. Görünenler, görünmeyenlerin izdüşümü, gölgesi ve sonsuz suret imkânlarından biridir. Zira tecelli kesintisizdir ve her form, hakikatin birer yüzüdür o kadar. Her şeyin bir nedeni varsa bu sonsuza kadar gider ve akıl çelişkiye düşer öyleyse bir ilk neden olmalı diye Aristoteles´in formüle ettiği ve İslam felsefesinde sürdürülen bir düsturdur bu. O üç sözcük ?´Sureti hemi-zillest´´ Eflatun felsefesinin özüdür. *** Levh-i Mahfûz, Arapça´da korunmuş levha anlamına gelir. İnsanların başlarına gelecek şeyleri de ihtiva ettiği için Kader kitabı da denir. Olmuş ve olacak her şeyin yazılı olduğu kitap anlamındadır. Korunmuş olarak nitelenmesinin nedeni, burada yazılı olan şeylerin herhangi bir müdahale ile değiştirilmekten, bozulmaktan uzak ve korunmuş olmasındandır. Melekler Levh-i Mahfûz´u görürler. Kader olarak isimlendirilen, geçmiş ve gelecek tüm olaylar ve varlıklar Allah katında bulunan Levh-i Mahfuz´da yazılı bulunmaktadır. Kur´an´da geçen Ümmü´l-Kitap (Kitapların Anası, Ana Kitap), Kitabun Mübin (Apaçık Kitap), Kitabun Hafîz (Koruyan Kitap), Kitabın Meknun (Saklanmış Kitap), İmamun Mubin (Apaçık İnen Kitap) ve sadece kitap ifadeleri Levhi mahfuz ile ilişkili bulunan ifadelerdir. Buruc suresi 22. ayetinde Kur´an´ın Levh-i Mahfûz´da bulunduğu ifade edilir.(Buruc: 22) Ancak hiçbir tanım getirilmez. Bazı ayetlere göre Levh-i mahfûz içinde hiçbir şeyin eksik bırakılmadığı (En´âm: 59), olacak şeylere ait bilgileri saklayan (Kaf: 4), yeryüzü ve insanlarla ilgili tüm olay ve oluşların yazılı bulunduğu (Hâdid: 22) her şeyin sayılıp tesbit edildiği (Yasin: 12), gökte ve yerdeki tüm gizliliklerin açıkça belirtildiği (Neml: 75), temiz yaratılan meleklerden başka kimsenin dokunamayacağı apaçık, korunmuş, koruyan, saklanmış ve ana kitap´tır. İsrâ Sûresi 58. ayetde de "Bu, Kitap´ta (levh-i mahfuz´da) yazılıdır." şeklinde yer almaktadır. "Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta olmasın." (Neml Suresi, 75) Ayette geçen apaçık kitap Levh-i Mahfuz olarak yorumlanır. Berât gecesi, Kur´an-ı Kerim´in Levh-i Mahfûz´dan Dünya semasına toptan indirildiği gecedir. Buna "inzâl" denir. Kadir Gecesi´nde ise Peygamber´e ilk kez ve parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da "tenzîl" denir. *** Bu uzun girişten sonra anlatmak istediğim aslında şu: 2003 yılında Philosophical Quarterly adlı akademik bir dergide Nick Bostrom imzalı yayınlanan makalenin ilginç bir başlığı vardı. ?Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyorsunuz?? Bu makaledeki varsayıma göre dünya, güneş sistemi, evren dediğimiz şeyin tamamı, bir başka gerçekliğin simülasyonudur. Eğer bizim yaşadığımız dünya bir simülasyon ise bu demektir ki bir başka uygarlık bizden daha ileri bir düzeye ulaşmıştır. Öyle ki acaba bu gelişmiş halimizden (mesela binlerce, milyonlarca yıl) önce atalarımız nasıl bir hayat yaşıyordu diye bir simülasyon ortamı yaratmışlardır. O ortam, bizim evren dediğimiz şey. O halde bu dünya, galaksi, evren; aslında o gelişmiş uygarlığın bir bilgisayar ortamı; başka bir şey değil. O halde bu simülasyonu yaratanlar gözlemekte oldukları simülasyon ortamını (bizim dünyamız) bir gün kapatmayı tercih edebilirler ? yani kıyamet!