Osman Aydoğan


Git Bahâr

"Kadın yazarların annesi" (ümmül muharrirat) olarak anılan, romancı Emine Işınsu'nun annesi ve yazar Pınar Kür'ün teyzesi


Git Bahâr

"Kadın yazarların annesi" (ümmül muharrirat) olarak anılan, romancı Emine Işınsu'nun annesi ve yazar Pınar Kür'ün teyzesi olan Hâlide Nusret Zorlutuna’nın güzel bir şiiri var: ''Git Bahâr''...

Önce şiiri okuyalım:

Git Bahâr

Çekil bu gölgeli yolda gezinme, 
Bahar bakışların yine pek sarhoş 
Yanılıp gönlüme misafir inme. 
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş.

Mâbettir orası, meyhane değil!

Ziyalar, kokular, sesler, çiçekler... 
Ömrünün her günü bir başka düğün! 
Bülbüller koynunda açtı çiçekler ,
Güller dökülürler göğsüne bütün.

Gerçekten güzelsin, efsane değil. 

Altınlı başında papatya niçin? 
Sarı saçlarına pembe gül takın!
Git bahar, gönlümde ibadet için 
Diz çöken kızları ürkütme sakın!

Kalbime girme, o kâşane değil!.. 

Git bahar, git bahar… Uzaklarda gül 
Denize renginden bırak hediye;
Ufuklarda gezin, semaya süzül, 
Kalbime sokulma "Peymâne!" diye,

Gördüklerin kandil… Peymâne değil!

 (‘’Peymâne’’: Osmanlıca bir sözcük ‘’Kadeh’’ demek, ‘’Kâşane’’ ise ‘’süslü köşk’’, ‘’saray’’ demek.)

Hâlide Nusret ipek kalpli bir şair olarak tanınıyor. Zaten hangi şair ipek kalpli değildir ki? Hâlide Nusret, sevdiği gençle nişanlanıyor fakat ailelerin anlaşmazlıkları sonucu nişan yüzüğünü iade etmek zorunda kalıyor. Bu kadar narin ve nahif ruhlu olan sanatkâr ve şair Hâlide Nusret; yıkılışlar, devrilişler ve savaşların eşliğinde şahsiyetini inşa ediyor. 1926 yılında Süvari Yarbay (sonra da General) Aziz Vecihi Zorlutuna ile evleniyor… 

Hâlide Nusret Zorlutuna’nın bu şiirle beraber, bu şiir başlangıç olarak birbirinin devamı dört şiiri var: ‘’Git Bahâr’’ (1919); ‘’Ağla Bahâr’’ (1921), ‘’Gel Bahâr’’ (1936) ve ‘’Bahâr Geldi’’ (1949) isimli şiirleri bir birinin devamı niteliğinde olan şiirlerdir.

Şiiri okuduğumuzda akla ilk gelen buruk bir ‘’aşk şiiri’’ olduğudur...  Ama öyle değildir.

Şair, birbirinin devamı bu şiirleriyle Mondros mütarekesiyle başlayan makûs kaderi, tedrici olarak esaretten kazanımlara, kurtuluşa uzanan ulusal başarıları anlatmaktadır: “Esaret’’ (Git Bahâr), ‘’Yas’’ (Ağla Bahâr), ‘’Çağrı’’ (Gel Bahâr) ve ‘’Muştu” (Bahâr Geldi) olarak.

Yukarıda metnini verdiğim ‘’Git Bahâr’’ isimli şiirin yazılma nedeni, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesiyle memleketin içine düştüğü karanlık halin anlatılmasıdır. Bahârın saadet duygusunu yok eden, vatanın esaretidir. Şairin burada kastettiği mevsim de ilkbahar değil, sonbahar mevsimidir.

‘’Kapısı kilitli, mihrabı bomboş 
Mabettir orası, meyhane değil.’’

Şair bu dizeleriyle Türk yurdunu, kutsiyetiyle bir mabede benzetmiştir. Mâbed ehli, uyanıktır, gaflet perdesini aralamıştır. Miskinlerin, sarhoşların pineklediği bir mekân, yani meyhane değildir.

‘’Kalbime girme, o kâşane değil!..’’ derken şair yurdun işgaliyle kalbinin, kırık, karanlık ve harap olduğunu anlatıyor... O kalbinin kâşane olabilmesi için ülke üzerindeki kara esaret bulutunun kalkması gerektiğini dile getiriyor.

‘’Çekil bu gölgeli yolda gezinme, 
Bahar bakışların yine pek sarhoş.’’ 

Şair bu şiiriyle (Git Bahâr) sanki günümüzdeki; ülkenin o karanlık günlerini ve o karanlık günlerden nasıl kurtulduğunu, bu yüce Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu anlamayan, tarihini bilmeyen, bilmeden ahkâm kesen, tarihini çarpıtan, olmadı yalan söyleyen, Arap hayranı, bu çağdaş Cumhuriyeti bir çiftliğe, bu köklü devleti bir aşirete, bu milleti bir ümmete dönüştürmek isteyenlere sesleniyor gibidir: ''Tamam.. Git artık!''

Şair bu seslenişte, ''Mâbeddir orası, meyhane değil!'' diyor… ''Cumhuriyettir burası, çiftlik değil!'' diyor…''Devlettir burası, aşiret değildir’’ diyor… ''Meclistir burası, saray değil!'' diyor… ''Millettir burası, ümmet değil!'' diyor… Ve ardından cesurca haykır haykır haykırıyor:  ''Tamam... Git artık!''

Bunları dedikten sonra da kara kışın habercisi o ‘’sonbahâr’'a isyan ediyor şair; ''Tamam... Çekil bu gölgeli yolda gezinme!'' artık diyor şair...

Sanki şair günümüzdeki hoyratlığa, kabalığa, sığlığa, kumpaslara, yalana, dolana, riyaya, iftiralara, sahtekârlıklara, kof bir gurura, fır dönülere, ilkesizliklere, betona, ranta, çıkara, haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere, vefasızlıklara, ham ervaha hepsine birden sesleniyor:  ''Tamam!... Git artık git!...'' diyor şair... ‘’Tamam git artık git!...’’