Osman Aydoğan


Git Bahâr


Çekil bu gölgeli yolda gezinme, Bahar bakışların yine pek sarhoş Yanılıp gönlüme misafir inme. Kapısı kilitli, mihrabı bomboş. Mâbettir orası, meyhane değil! Ziyalar, kokular, sesler, çiçekler... Ömrünün her günü bir başka düğün! Bülbüller koynunda açtı çiçekler , Güller dökülürler göğsüne bütün. Gerçekten güzelsin, efsane değil. Altınlı başında papatya niçin? Sarı saçlarına pembe gül takın! Git bahar, gönlümde ibadet için Diz çöken kızları ürkütme sakın! Kalbime girme, o kâşane değil!.. Git bahar, git bahar? Uzaklarda gül Denize renginden bırak hediye; Ufuklarda gezin, semaya süzül, Kalbime sokulma "Peymâne!" diye, Gördüklerin kandil? Peymâne değil! Hâlide Nusret Zorlutuna (?´Peymâne´´: Osmanlıca bir sözcük ?´Kadeh´´ demek, ?´Kâşane´´ ise ?´süslü köşk´´, ?´saray´´ demek.) "Kadın yazarların annesi" (ümmül muharrirat) olarak anılan, romancı Emine Işınsu´nun annesi ve yazar Pınar Kür´ün teyzesi olan Hâlide Nusret Zorlutuna´nın ?´Git Bahâr´´ (1919), ?´Ağla Bahâr´´ (1921), ?´Gel Bahâr´´ (1936) ve ?´Bahâr Geldi´´ (1949) isimli şiirleri bir birinin devamı niteliğinde olan şiirlerdir. Şair, Mondros mütarekesiyle başlayan makûs kaderi, tedrici olarak esaretten kazanımlara, kurtuluşa uzanan ulusal başarıları anlatmaktadır birbirinin devamı olan bu şiirleriyle; ?Esaret´´ (Git Bahâr), ?´Yas´´ (Ağla Bahâr), ?´Çağrı´´ (Gel Bahâr) ve ?´Muştu? (Bahâr Geldi) olarak. Hâlide Nusret ipek kalpli bir şair olarak tanınıyor. Sevdiği gençle nişanlanıyor fakat ailelerin anlaşmazlıkları sonucu nişan yüzüğünü iade etmek zorunda kalıyor. Bu kadar narin ve nahif ruhlu olan Sanatkâr ve Şair Hâlide Nusret; yıkılışlar, devrilişler ve savaşların eşliğinde şahsiyetini inşa ediyor. 1926 yılında Süvari Yarbay (sonra da General) Aziz Vecihi Zorlutuna ile evleniyor? Yukarıda metnini verdiğim ?´Git Bahâr´´ isimli şiirin yazılma nedeni, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesiyle memleketin içine düştüğü karanlık halin anlatılmasıdır. Bahârın saadet duygusunu yok eden, vatanın esaretidir. Şairin burada kasdettiği mevsim de ilkbahar değil, sonbahar mevsimidir. Kapısı kilitli, mihrabı bomboş Mabettir orası, meyhane değil? Şair bu dizeleriyle Türk yurdunu, kutsiyetiyle bir mabede benzetmiştir. Mabed ehli, uyanıktır, gaflet perdesini aralamıştır. Miskinlerin, sarhoşların pineklediği bir mekân, yani meyhane değildir. ?´Kalbime girme, o kâşane değil!..´´ derken Şair yurdun işgaliyle kalbinin, kırık, karanlık ve harap olduğunu anlatıyor... O kalbinin kâşane olabilmesi için ülke üzerindeki kara esaret bulutunun kalkması gerektiğini dile getiriyor. Çekil bu gölgeli yolda gezinme, Bahar bakışların yine pek sarhoş Şair sanki bu şiiriyle (Git Bahâr); ülkenin o karanlık günlerini ve o karanlık günlerden nasıl kurtulduğunu, bu yüce Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu anlamayan, tarihini bilmeyen, bilmeden ahkâm kesen, tarihini çarpıtan, Arap - Osmanlı hayranı, bu çağdaş Cumhuriyeti bir çiftliğe, bu köklü devleti bir aşirete, bu yüce Türk milletini bir ümmete dönüştürmek isteyenlere sesleniyor. Şair bu seslenişte, ´´Mâbettir orası, meyhane değil!´´ derken; ´´Cumhuriyettir orası, çiftlik değil!´´, ´´Devlettir orası, aşiret değil!´´, ´´Meclistir orası, saray değil!´´, ´´Millettir orası, ümmet değil!´´ diye cesurca haykır haykır haykırıyor... Bunları dedikten sonra da kara kışın habercisi o sonbahâr´a isyan ediyor şair; ´´Çekil bu gölgeli yolda gezinme!´´ diyor şair... ´´Bahâr bakışların yine pek sarhoş´´ diyor şair... ´´Yanılıp gönlüme misafir inme.´´ diyor şair... ´´Git bahar!´´ ´´Git!´´ diyor şair, ´´Git, diz çöken kızları ürkütme sakın!´´ diyor şair.... ´´Kalbime girme, o kâşane değil!..´´ diyor şair... ´´Git bahar, git bahar? Uzaklarda gül!´´ diyor şair... ´´Kalbime sokulma!" diyor şair...