Osman Aydoğan


Geçmişten bir hain adam ve şimdikiler... -2-


1913-1918 arasındaki ittihatçı diktatörlük döneminde geçimini esas mesleği olan doktorluktan temin eder. 1918´de son Osmanlı kabinesinde Maarif Nâzırı (Eğitim Bakanı) olarak atanır. Aynı yıl Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası´nın büyük üstâdı olur. 1919´da Şûra-yı Devlet (Danıştay) Reisliği yapar. Darülfünun´da felsefe dersleri verir. Felsefenin eğitim sisteminde yer alması için çabalar. 23 Temmuz 1908 tarihinde başlayan II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1918) boyunca tiyatro salonları ve kıraathanelerde halka açık konferanslar verir. Kuvayı Milliyeciler Anadolu´yu düşmandan kurtarmak için yoklukla savaşırken, düşman işgalindeki Darülfünun´da (İstanbul Üniversitesi´nde) bir konferansı vardır; Bu konferansta salon hıncahınç doludur. Bir süre önce, Osmanlı Devleti´ni kuran Osman Gazi´nin babası, Ertuğrul Gazi için "Tatar yavrusu" diyen, Fuzuli´nin Türk olmadığını söyleyen İran edebiyatı hocası Hüseyin Danış Bey´in bu görüşleri tartışılacaktır. Omuzlarına kadar inen uzun saçları ile kürsüye çıkar: "Sizi merakta bırakmamak için kanaatimi hemen söyleyeceğim, sonra da iddiamı kanıtlayacağım. Fuzuli, Türk değil, Acem´dir." Ön sırada oturan Süleyman Nazif ayağa kalkar: ´´Yanılıyorsunuz, Fuzuli özbeöz Türk´tür, Azeri Türk´üdür!" Türk´tür, değildir tartışması sürerken kestirip atar: "Fuzuli´nin Türk olmasından ne çıkar? Siz Türkler, aranıza bir tek Fuzuli´yi almakla ne kazanırsınız?" Bir öğrenci bağırır: "Sen Türk değil misin?" "Hayır, değilim, Türklükten çoktan istifa ettim. Türk´ün kılıcından başka övünecek nesi vardı? O da bitti. Hâlâ İstanbul´da oturabiliyorsanız, bunu büyük devletlerin İslam âlemine duyduğu saygıya borçlusunuz." Öğrenciler ayağa fırlar, onu protesto etmektedirler. O diklenir: "Bana bakın, İngilizler burada oldukça, kimse beni susturamaz, istediğimi söylerim, bana bir halt edemezsiniz." Bardağı taşıran bu olur, bir öğrenci kürsüye fesini fırlatır, yüzlerce fes ona atılır, o da çeker gider.