Osman Aydoğan


Geçmişten bir hain adam ve şimdikiler... -1-


Benim yazmamdan bir hafta sonra Emre KONGAR´ın Cumhuriyet Gazetesinde aynı başlıkla yazdığı ?´Kaht-ı rical´´ (Nitelikli devlet adamı eksikliği) konusu bana yaşadığımız bir başka eksikliği daha çağrıştırdı: ?´Nitelikli hain eksikliği´´ Evet, günümüzün en büyük eksikliği ?´nitelikli hain eksikliği´´dir? ?´Kaht-ı rical´´ gibi bu deyimin de Osmanlıcası var mı bilmiyorum ama Osmanlıdan kalan bir ?´nitelikli hain´´ var onu biliyorum... İşte bugün de size bu nitelikli haini anlatayım da nitelikli hain nasıl olurmuş bir görün? ?´Üzüm üzüme baka baka kararır´´ derlerdi ya belki de bu iki eksiklik birbirini besliyordur. Kim bilir belki de nitelikli devlet adamı eksikliği nitelikli hain eksikliğine, nitelikli hain eksikliği de nitelikli devlet adamı eksikliğine yol açıyordur? Şimdi Osmanlıdan kalan bu nitelikli haini anlatacağım ama bir açıklama yapmam gerekiyor. Burada geçen ?´hain´´ ifadesi bana ait değil, bizzat bu şahsın kendisine aittir. Hatta kendisi için (yazı içerisinde yer verdiğim) ?´hainlikse sunturlu hainim´´ ifadesini kullanır? İşte geçmişten bu hain adam 1869´da günümüzde Bulgaristan sınırları içinde bulunan o yıllarda ise Edirne vilayetine bağlı bir kaza olan Cesir (Mustafapaşa)´da doğar. Babası Mülkiye kaymakamlarından Hoca Mehmet Tevfik, annesi Kafkas muhacirlerinden Münire Hanım idi. Babasının isteği üzerine İstanbul´da bir Musevi okulunda okur. İspanyolca ve Fransızcasını burada öğrenir. Babasının kaymakamlık yaptığı Gelibolu´da rüştiyeyi (ortaokul) bitirir. Galatasaray Lisesi´nden mezun olur. Öğrenci hareketlerine katıldığı için Mülkiye´den kovulduktan sonra 1890´da Tıbbiye´ye girer. Tıp eğitimi 1899´da bitirip doktor olur. Okul hayatından beri isyancı, bireysel, o gün için dillerde dolaşan hürriyete tutkun, disiplinsiz ve her şeye muhalif mizacı ile tanınır. Tıbbiye yıllarında tanıştığı Ayşe Sıdıka Hanım ile evlenerek 3 kız çocuğu olur, ancak eşini 1903´te çocukları henüz 3, 4 ve 7 yaşlarında iken tüberkülozdan kaybeder. 1907´de İttihat ve Terakki Cemiyeti´ne girer ve bir yıl sonra Edirne mebusu olarak Osmanlı parlamentosunda yerini alır. Balkan Harbi´nin İttihatçılar yüzünden çıktığına inanır ve devletin Birinci Dünya Savaşı´na girmesine de karşı çıkar. Bir süre sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti ile anlaşmazlığa düşerek İttihatçılarla mücadele için 1912´de Hürriyet ve İtilaf Partisi´ne girer.