Osman Aydoğan


Geçmişten bir akil adam ve şimdikiler (4)


Sürgünde iken içinde özlem dolu, hasret dolu, gurbet dolu yazının başında verilen şiirini ?´Uçun Kuşlar´´ ismiyle oğlu Mehmet Said´e yazar; ?´Sevgili oğlum Mehmed Said´e´´ başlığı ile? ?´Uçun kuşlar uçun, doğduğum yere: Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. Ormanlar koynunda bir serin dere, Dikenler içinde sarı gül vardır.´´ Ürdün´de sürgünde iken Matbuat Umum Müdürü´nün çıkardığı antolojide Refik Halit´den bahsedilip kendisinin adının dahi geçmemesine içerleyen Rıza Tevfik hemen bir telgraf çeker; "Maksat şairlikse şairim, hainlikse sunturlu hainim. O halde neden bu antolojide şiirlerimden bir tek mısra dahi yok. Bunu merak ediyorum." Yine sürgünde şu şiiri yazar; "Yolcu yolun Ankara`ya uğrarsa, sende de azıcık yiğitlik varsa, git benden aldığın salahiyetle şu fani sözleri mecliste söyle: de ki, kanun yapan dalkavuklara, horoz gibi öten o tavuklara, o kanuna boyun eğmemek için, şerefine leke değmemek için, feylezof ömrünü ikiye böldü; çölde hür yaşadı ve mes`ud öldü..." Af Kanunu´nan yararlanarak 1943´de kendi ifadesiyle ?´hesaplaşmak´´ için değil, ?´vedalaşmak´´ için yurda döner. Ömrünün sonuna doğru yaşadığı derin pişmanlık şu dörtlüğünden görülebilir; "Divâne sen değil, meğer bizmişiz. Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz Sâde deli değil, edepsizmişiz! Tükürdük atalar kıblegâhına... " 31 Aralık 1949´da, felç tedavisi için yattığı İstanbul Gureba (Garipler) Hastanesi´nde zatürreden ölür. Mezarı, Zincirlikuyu Asri Mezarlığı´nda bulunmaktadır. Ülkemizde yaşadığımız son yılların muhasebesini yaptığımız zaman, ihanetin boyutlarının kademe kademe; özel sektörden kamu sektörüne, üniversitelerden basına kadar her yerde kanserli hücreler şeklinde, devletin ve vatanın bütün alanlarına yayılmış olduğunu görmekteyiz?. Günümüzün hainleriyle, geçmişin hainlerinin yaşadığı zaman kesiti farklı olsa da, onların bazı ortak yönleri vardır. Buna göre eski-yeni, ölü-diri bütün hainlerin buluştukları ortak nokta, Türklük, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olmaları hususudur. Ayrıca bu hainlerin, batılı ülkelere yağcılık ve de yaltaklanmaları da en önemli ilkeleri arasındadır. Falih Rıfkı, Rıza Tevfik´i şöyle anlatır; ?Tevfik Paşa kabinesinde, Hürriyet ve İtilafçı Rıza Tevfik´i Maarif Nazırı olarak buluyoruz. Bir gün köprüye doğru gidiyordum. Bir otomobil durdu, içlerinden gülerek, seslenerek Rıza Tevfik indi, karşı kaldırımda bir İngiliz yüzbaşısına doğru yürüdü. Bir şeyler anlattığı zaman, yüzbaşı soğuktu bile... Bir Osmanlı Nazırı (Bakan) için bir İngiliz yüzbaşısından iltifat görmek... O şimdi, daha bir yıl önce Şam sokaklarında bir Suriyeli eşrafın bir Osmanlı kumandanı ile selamlaşabilmesi kadar, göstermeğe ve gösterişe değen bir hadise idi.? Gelelim günümüze?. Terör örgütü yöneticileriyle devletin yetkililerinin Oslo mutabakat metinleri, İmralı´da terörist başı ile görüşme tutanakları ?´unut gitsin´´ denilecek konular değildir. Bu metinlerde; mesela ?demokratik özerklik´ statüsü sağlanması, Kürt kimliğinin yeni anayasada yer alması, Kürtçenin ikinci resmi dil olarak tanınması, terörist başının önce ev hapsine alınması, sonra toplumsal ve siyasal yaşama katılması, ?Gerilla?nın (teröriste böyle diyorlar) toplumun öz savunma gücüne dönüştürülmesi gibi kabulü hayal bile edilemeyecek ifadeler bulunuyor. Eğer bunlar doğruysa Sevr´i imzalayan Rıza Tevfik ile Oslo görüşmelerini, İmralı görüşmelerini yapanlar arasında ne fark vardır?