Osman Aydoğan


Geçmişten bir akil adam ve şimdikiler (2)


1920 yılında Anadolu direnişi hakkında şunları söyler; "Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu´yu bu zararlı haşereden temizleyecektir. Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır." Düzensiz ve uzun süren okul tahsiline rağmen şaşılacak kadar geniş bilgi ve kültür hazinesine sahiptir. Tarih bilgisi, hafızası, sohbeti, zekâsı, nüktesi, taklitçiliği, sahne sanatçılığı, tekke, halk ve Hurufi edebiyatı bilgisi ile bütün tanıyanlarca övülür. Tekke, halk ve Hurufi edebiyatı bilgisine örnek olarak şu şiiri gösterilebilir; Muhibbandan birisinin "dervişlik nedir?" sorusu üzerine o da sanki her devrin din tacirlerini anlatırcasına şu cevabı verir; ?´Dervişlik, özüne hâkim olmaktır. Esir-i nefsolan derviş değildir. Aşkı rehber edip hakkı bulmaktır, keşkül, teber, asâ, tiğ, şiş değildir!. İbadet namına kalkıp oturma, bağırma, tepinme, göğsüne vurma, ?Yâ hû?, ?yâ Hâk!? diye köpürüp durma. Zikr-i hak, hazm için geviş değildir! Sırr-ı hakikati gönülden öğren, gönüldür aşk ile didarı gören, ârif-i agâh o zevki veren, beng-ü bâde afyon, haşiş değildir! Dünyada cennete girenler varsa, vech-i Hakkı ayan görenler varsa, enel Hak sırrına erenler varsa, sarhoşluk yüzünden ermiş değildir! Boz yılanı tuttu, çivi yuttu erler, pirimiz duvarı yürüttü derler; keramet olsa da böyle hünerler, insanlığa yarar bir iş değildir! Keramet umma hiç necef taşından, ayrılma insandan, öz kardaşından. Hakkı göremezsin Bağlarbaşı´ndan, gerçek er sultandır, keşiş değildir! Mâmurede doğar mânevî insan, terbiyeyle büyür kudret-i iman. Senin aradığım nimet-i irfan, yaban yerde biten yemiş değildir! Ham ervah her yerde var yığın yığın, nedir onlar ile verip aldığın? uzlete nail ol, gönlüne sığın, cihan gönül kadar geniş değildir! Rıza´dan himmet al, berzahta kalma, serden geçmedinse ummana dalma, dervişlik sözünü ağzına alma, demir leblebidir, kişniş değildir!´´ Aynı zamanda hatiptir, şâirdir, pehlivandır, doktordur, ama esas olarak da filozoftur O. Bu nedenle de ?´Feylozof´´ sıfatıyla tanınır. ?´Göz Aşinalığı´´ isimli bir şiiri vardır. Nasıl yazdığını kendi ağzından şöyle anlatır; ? ´Aksaray´da bir evde oturuyorduk ki, cephesi caddeye nazırdı. Evimizin sağ tarafında bir dar sokak başındaki evde de bir komşumuz sakindi. O komşumuzun genç, yetişmiş bir kızı vardı. Tuvaletiyle meşgul olurken pervasız davranırdı. Arada bir dönüp bana hışımla bakar ve derhal şirin bir eda ile tebessüm ederdi. Bu şiir, onun güzel tebessümünü ifade edebiliyor mu bilmem?´´´ ?´İsmini bilmezdim fakat tanırdım, Ne yosma bir çiçek takışı vardı. Kızıl saçlarını ateş sanırdım, Güneş nuru gibi yakışı vardı. Öyledir, gün, şafak söktüğü zaman, -Göllere gölgeler çöktüğü zaman-. Saçını çözüp de döktüğü zaman, Dalga dalga düşüp akışı vardı. Hüsnünde bir eda var ki asıydı, Beni harab eden o edasıydı, Sevdalı gönlümün aşinasıydı, Yüzüme bir şirin bakışı vardı.´´ (Aksaray: 1313 teşrin-i evvel) Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Latince, İspanyolca, Arapça, Farsça, Arnavutça ve Ermenice dillerini okuma, yazma ve konuşma düzeyinde çok iyi derecede bilirdi. Bu lisanlara da öylesine hâkimdi ki, ana lisanı zannedilir. Dr. Müfit Ekdal bir anısında O´nu şöyle anlatır; ?O´nu tedavi ediyordum. Benim hastamdı. Bir Ramazan günü yolda giderken simitçi görür ve simit canı çeker. Adamcağız simidi yerken polis görür ve apar topar karakola götürür ve ?Ramazan´da neden simit yiyorsun?´ diye sorar. Aslında Müslüman olan hastam da sıkıntılı durumdan kurtulmak için ?Ben Müslüman değilim. Yahudi´yim? deyip işin içinden sıyrılmak ister. Karakola haham getirilir. Hastam da İbranice ve Musevilik inancı hakkında da bilgi sahibidir. Hamamla bir süre konuşurlar ve haham polise: ?Bal gibi bizdendir Yahudi´dir´ der.´´