Osman Aydoğan


Fado ve Amália Rodrigues -2-

Müzik otoriterleri tüm zamanların en ünlü fado sarkıcısı yani fadistası Amália Rodrigues (1920 -1999) olduğu konusunda hemfikirdirler.


Müzik otoriterleri tüm zamanların en ünlü fado sarkıcısı yani fadistası Amália Rodrigues (1920 -1999) olduğu konusunda hemfikirdirler. Amália Rodrigues'in fakirlik ve yoksullukla geçen çocukluğu, yaratılışında var olan melankoliye yatkınlığı sesine yansır.  Çocuk yasta annesi ve kardeşleriyle Lizbon limanında meyve ve hediyelik eşya satarken söylediği şarkılarla fark edilir… Daha sonra ailesinin karşı çıkmasına rağmen gece kulüplerinde, tavernalarda çalışarak daha yirmisine gelmeden büyük üne kavuşur. 1940'lardan sonra gittikçe yükselen bir kariyere sahip olur… Amália Rodrigues, hüzünlü, melankolik ve kadife sesiyle 1950'ler ve 60'larda birçok ülkeyi dolaşarak fadonun Portekiz’i aşıp evrensel bir değer olarak tüm dünyada tanınmasına vesile olur…  Amália Rodrigues hep siyahlar içinde sahneye çıkar.  Sonra tiyatrolar ve filmlerde rol alır... Dünya çapında konserler verir... Büyük hayran kitleleri olur.... Salazar diktası altında Portekiz dünyaca dışlanırken Amália Rodrigues Portekiz’in iyi bir müzik elçiliğini yapar… Kaldırım Serçe’si Edith Piaf nasıl Fransa’nın sembolü ise Amália Rodrigues de Portekiz’in sembolü olur. Tam bir hanımefendidir. Bu nedenle‘’Rainha do Fado’’ (Fado'nun Kraliçesi) olarak tanınır… Ayrıca "Portekiz’in sesi" ona yakıştırılmış olan ikinci bir unvandır. Amália Rodrigues, 1986 yılında ülkemize de gelir, Antalya Aspendos’ta bir konser verir... Ancak baldır bacak sergilemediği için pek değeri bilinmez… Topu topu 20-30 kişi dinler konserini… Günümüzde ise Portekiz’de 1969 doğumlu Dulce Pontes, fado geleneğini sürdürenler arasında en başarılı fadistadır… Amália Rodrigues'i tekrar dönmek üzere ülkesinde bırakıp gelelim günümüze... Mevsim sonbahar… Hazan mevsimidir… Kasım ayı ise hüznün, feryâdın, figânın, melankolinin ayıdır… Kasım ayında pastel pastel bir renk alır uzaklar, sararan yapraklar, kuruyan otlar, parklar, vadiler, yamaçlar, dağlar, tepeler, bayırlar, düzler… Güneş henüz, çıplak kalan dallar arasından epil epil, bölük pörçük bulutların arkasından soluk soluk bakmaktadır… Ağaçlardan yere dökülen altın sarısı, kıpkırmızı yapraklar renklerin son bir kez canlandığını iniltili inildeyişli bir sesle söylüyorlar. Kulak kabartırsanız eğer bu canlanışta matem neşidelerinin gizli çığlıkları duyulmaktadır. Hala dallarında kalan kıpkırmızı yapraklar da birden sararacak, dökülüşüp hep beraber son güneşlerde kaskatı kesilecek, -üzerine basmaya kıyamazken-  çamurlarda çürüyecektir… Çığlık çığlığa, çırpına çırpına, bağıra bağıra bir sonbahar daha geçmektedir… Sarı, kahverengi, kırmızı soluk renkleriyle ağaçlar yarı çıplak kalan dalları ile göklere bakmaktadırlar ellerini kaldırmış Tanrı'ya dua eden insanlarmışçasına…