Osman Aydoğan


Dört Kapı Kırk Makam (1)


Hacı Bektaş-ı Veli´nin ?Makâlât? ile ?Fevaid? adlı kitaplarında ve ?Buyruk?larda yer verilmiş, işlenmiş Türk İslam tasavvufunun temel anlayışını oluşturan ?Dört Kapı Kırk Makam? kavramı vardır. Hacı Bektaş-ı Veli "kul Tanrı´ya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur" buyurmuşlardır. Bu ilkeler aşama aşama insanı olgunluğa ulaştırır. Kapı dörttür. Bunlar sırasıyla: Şeriat, tarikât, marifet ve hakikât kapılarıdır. Her kapının onar makamı vardır. Böylece toplamda kırk makam olmaktadır. Bu düşünce ilk önce Ahmet Yesevi tarafından "Fakrnâme"de dile getirilir. İnancı dört bölüme ayırarak öğrenme kolaylığı sağlamak hedeflenmiştir. Bu görüş daha sonra "Makâlât"ta da aynı şekilde ifade edilir. (Makâlât konuşmalar demektir.) Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek hakikâte ulaşılır. Yunus Emre tarafından da aynı şekilde terennüm edilen "Dört Kapı Kırk Makam" anlayışı bu temel anlayışı oluşturur: ´´Kırk bin kırk dört tabakat meşayih evliyalar Dört kapıdır kırk makam dem evliya demidir. Şeriat, tarikât yoldur varana, Hakikât, marifet andan içeru Evvel kapı şeriat, geçse andan tarikât Gönül evi marifet, ışk hakikât içinde.´´ Asıl adı Ahmed Edip olan ve şiirlerinde ?´Harabi´´ mahlasını kullanan ozan Harabi´nin anlatımı da batıni bir yorumu vermektedir: ´´Şer-i şerif inkâr olunmaz ama şeriat var şeriattan içeri, Tarikâtsız Allah bulunmaz ama tarikât var tarikâttan içeri. Gördüğün şeriat şeriat değil, gittiğin tarikât tarikât değil, Marifet sandığın marifet değil, marifet var marifetten içeri. Vech-i Harabiyye gel eyle dikkat, Hakk´ın cemalini eylesin rüyet, Sadece Hakk vardır demek değil hakikât, Hakikât var hakikâtten içeri.´´ Bu dört kapı anonim bir deyişle şöyle de anlatılır: ´´Şeriat derki; seninki sana benimki bana Tarikât derki; seninki sana benimki de sana Marifet derki; ne seninki var ne de benimki Hakikât derki; ne sen varsın ne de ben´´ Bir başka yoruma göre ise şeriat anadan doğmak, tarikât ikrar vermek, marifet nefsini bilmek, hakikât ise Hakk´ı özünde bulmak yollarıdır. Yunus da yine bu kapıları daha basitçe (!) şöyle anlatır: ?´Çıkdım erik dalına anda yedim üzümü Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu´´ (Erik dalına çıktım, orada üzüm yedim; bahçenin sahibi bana kızarak "Niye cevizimi yedin" dedi.) Erik, şeriattır. Dışı yenir, içinde kocaman bir çekirdeği vardır. Üzüm, tarikâttır. Tamamı yenir, fakat içinde küçük de olsa çekirdeği vardır... Ceviz, hakikâttir. Cevizin özüne ulaşmak için sert kabuğunu kırmak gerekir. Bostan sahibi kızar. Çünkü hakikâte insan kendi başına ulaşamaz. Mürşid-i kâmilin rahle-i tedrîsinden geçmek gerekir...