Osman Aydoğan


Dinbaz, Düzenbaz ve Dindar


Türkçemiz aziz bir dil? Türkçemiz başta Farsça ve Arapça olmak üzere Rumcadan, Fransızcadan ve İngilizceden oldukça etkilenmiş? Bazıları bunu bir zafiyet olarak görse de ben bunu bir zenginlik olarak değerlendiriyorum? Örnek olarak ?´Şampiyon Fenerbahçe´´ dediğimizde (Fenerbahçe´yi tuttuğumdan değil, örnek olarak söylüyorum) bir tane bile Türkçe kelime kullanmıyoruz? Çünkü; ?´Şampiyon´´; Fransızca, ?´Fener´´; Rumca, ?´Bahçe´´ ise Farsça kökenlidir? Şimdi yabancı sözcük diye örneğin ?´Bahçe´´yi Türkçeden attınız mı Türk edebiyatı düşer, yok olur? Türkçe diye bildiğimiz ve sadece ?´a´´ harfi ile başlayanlardan örnek verirsem; akasya, alçı, amblem, Anadolu, anahtar, anarşi, analiz, angarya, anonim, aritmetik, arşiv, asfalt, atlas, atlet, avlu kelimeleri Türkçede yer alan Rumca kökenli kelimelerdir? Arapçadan ve Farsçada, Fransızcadan, İtalyancadan geçenleri saymaya kalksam bu sayfa değil, bu sitem yetmez. Gelin isterseniz Rumca kökenli diye akasya, Anadolu, anahtar, atlas, atlet, avlu vb. kelimeleri Türkçeden atın!... Ortada Türkçe kalır mı? Bir başka örnek; ?´Birinci Dünya Harbindeki Çanakkale Muharebelerindeki Arıburnu Mücadelesi´´ dediğimizde üç boyuttan bahsediyoruz; Harp, muharebe ve mücadele? Ancak bir kısım pek aziz muhteremler Türkçeleştireceğiz diye ?´Harp´´in karşılığını ?´savaş´´ yapıp bu cümleyi şöyle kuruyorlar: ?´Birinci Dünya Savaşındaki Çanakkale Savaşlarındaki Arıburnu Savaşı´´. Bu zaman da o üç boyut kayboluyor ve tek boyuta indirgiyoruz, boyut kaybediyoruz, anlam daralıyor. Neyse, uzatmayayım, demek istediğim o ki; Türkçemiz aziz bir dil? Her dilden etkilenmiş olduğunu ve bunun da bir zenginlik olduğunu söylemiştim. Örneğin; tavla oynayanlar Farsça altıya kadar saymasını bilirler: Yek, du, se, cihar, penç, şeş. Ancak onlara Farsça ´´Yedi´´ nedir diye sorsam bilmezler. Onu da ben söyleyeyim, Farsça yedi: ´´heft´´ dir (veya hefte). Yedi günlük, ´´hafta´´ ismi de buradan gelir. Halen Türkçe´de kullandığımız Farsça gün isimleri de şunlardır: Pazar: Ba (yemek), zar (yer), Bazar, Pazar. Pazartesi: Pazar´ın ertesi, Pazartesi. Çarşamba: Ceharşenbe (dördüncü gün), Çarşamba. Perşembe: Pençşenbe (beşinci gün), Perşembe. ?Baz? eki de Farsça ?oynayan? anlamına gelir. Farsça oynamak demek olan ?´bâhten´´ fiilinden gellen ?bâz?, hangi sözcüğün sonuna eklenirse ona ?´oynayan´´ anlamı verir... Türkçemizde sonu ´´baz´´ ile biten o kadar çok kelime var ki! Bunlardan bazıları: Kumarbaz: Kumar oynayan. Canbaz: Canı ile oynayan. Sihirbaz: Sihir ile oynayan. Hokkabaz: Hokkalarla oynayan. Madrabaz: İnsanları değeri düşük mal ile kandıran, aldatan ve çıkar sağlayan, hileci. Dilbaz: Dili ile oynayan. (Bir yığın lafa ebeliği yaparak tartışmalarda üste çıkan) Dinbaz: Din ile oynayan. Dini siyasetine alt eden? Ancak bu kural ?Düzenbaz?da işe yaramaz. Bu sözcükteki ?´baz´´; ?düzen´´ ile oynayan anlamına gelmiyor. Çünkü Farsça ?baz?ın önüne konacak sözcüğün de Farsça olması şart. Çünkü ?düzen? Türkçe bir sözcük? Baz ise Türkçe değil, Farsça? Dolayısıyla bu sözcük Türkçe değil Farsça? İşte Farsçadaki bu ?düzenbaz? sözcüğünün açıklaması: ?Dü? malum, ?iki? demek. ?Zen? ise ?kadın? demek. ?Baz? da ?oynayan? anlamına geldiğine göre? Buradaki ?düzenbaz?, ?iki kadınla oynayan, oynaşan? demek! Yani hem karısı hem de metresi, sevgilisi olan demek? Veya birden fazla sevgilisi olan demek? Başta da dedim ya Türkçemiz aziz bir dil? Bu anlam Farsçada böyle diye Türkçede de böyle olacak değil. Türkçede ?Düzenbaz? daha çok, siyasette her kesimden görüş sahiplerini idare eden, sahtekâr, hilebaz, madrabaz ve dilbaz anlamında kullanılır. İşte bu tipler Türk siyasetinde her devirde vardırlar. Ve bu tipler Turhan Selçuk´un çizgi roman kahramanı ?´Abdülcanbaz´´ tiplemesindeki Gözlüklü Sami Bey´dirler. Şeytani bir zekâya ve süngülü bir bastona sahiptirler. İşrete, kadına düşkün, düzenbaz, hilebaz, madrabaz ve dilbaz bir adamdırlar. Sahtekardırlar, hilebazdırlar, madrabazdırlar, dilbazdırlar, yalancıdırlar, hırsızdırlar... Bunlar hazırlopçudurlar.. . Hem İsa´cı hem Yehuda´cıdırlar. Hem Musa´cı hem Firavun´cudurlar. Hem Nemrut´cu hem İbrahim´cidirler. Hem Sezar´dan yana, hem de Brütüs´ten yanadırlar? Onlar ´´Düzenbaz´´dırlar... Yine Farsça ?dâşten? fiilinden gelen ?dâr? eki de sonuna geldiği her ne ise onu ?´sahiplenen´´i tanımlar. Örneğin: Mühürdar: Mühür sahibi Alemdar: Bayrağı veya sancağı sahiplenen, (taşıyan) Serdar: ?´Ser´´ kafa, baş demek, Serdar; kafayı, başı sahiplenen, yani askerin başı, başkomutan. Hükümdar: Hükmün sahibi, sultan, padişah? Dindar: Dine sahip olan, dine sahip çıkan, dini koruyan, dini hakkıyla yaşayan... Dindar insanlar Allahü teâlânın öyle kullarıdır ki, halk onları bilemez. Hoş bazen kendileri de makamlarının farkında değildirler. Hulûs-u kalp ile boyun büker ümmet-i Muhammed´e dua ederler. Samimi niyazları ile zırh olurlar iyi insanlara. Onlar adsız şansız Allah dostlarıdırlar, onların bir seher vakti gözyaşıyla yaptıkları dua binlerce topun yapamadığını yapar, kralları, sultanlıkları yıkar, kaleleri paralar. Dinbaz insanlar ise dini siyasete alet ederler, kutsal mekânları siyaset meydanına çevirirler. Bu insanlar Giordano Bruno´nun; "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı´yı kullanırlar" diye bahsettiği kötü insanlardır. Ancak Türkçedeki ?´Düzenbaz´´ kelimesi ile ?´Dinbaz´´ kelimesi arasında bir anlam korelasyonu vardır: Bütün dinbazlar aynı zamanda da düzenbazdırlar? En başta da söyledim ya; Türkçemiz aziz bir dil? Anlıyorsunuz değil mi ?´Dindar´´ kim, ?´Dinbaz´´ kim, ?´Düzenbaz´´ kim? Son iki tanımdan etrafımızda o kadar çok var ki, bunlar en çok hulûs-u kalp ile dua eden Allah dostu dindar insanlara ve dine zarar veriyorlar? Allah bu devleti, bu milleti ve bu kutsal dini; bu dinbaz ve bu düzenbazların şerrinden korusun. Amin...