Osman Aydoğan


Dil ve Kültür İlişkisi Üzerine (6)


Bu şekilde dilin düşünceyle birebir bağıntısı, bunların her kullanımında kopmaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre; okula henüz başlayan bir öğrenci ilk yılında ABD´inde 71.000, Almanya´da 60.000 civarında sözcük ile karşılaşıyor. Bu miktar Suudi Arabistan´da ise 12.000 civarındadır. Bizde ise öğrenci okula başladığı ilk yıl 6.000 civarında bir sözcükle karşılaşıyor. Bu mukayese Türkçedeki sözcük hazinesinin ne kadar yoksullaştığını ve yoksunlaştığını gösteriyor. Türkçe o kadar yoksullaştırılmış ki; yabancı dilden Almanca, İngilizce, Fransızca veya Arapça bir sözlük alın, rastgele herhangi bir yabancı sözcük seçin ve Türkçe anlamına bakın. Bu yabancı sözcüğün Türkçe anlamı olarak muhakkak ki birden fazla Türkçe sözcük bulacaksınızdır. Çünkü tam karşılığı bir Türkçe sözcük olmadığı için açıklama için birden fazla sözcük kullanılmaktadır. Dünyanın en zengin ve en güzel dilinin geldiği hale bakın. Yine yapılan bir araştırmaya göre; bir kişinin dâhi olması için kendi lisanında bilmesi gerek sözcük 40.000 adetmiş. Alman yazar Goethe bu nedenle meşhur eseri ?´Faust´´unda bilerek 40.000 farklı Almanca sözcük kullanmış. Bir kişinin yazar, politikacı olarak topluma yön verebilmesi için de bilmesi gereken sözcük sayısı 20.000 adetmiş. Bir kişinin böyle bir iddiası yok da sadece çağını anlayan ve algılayan bir vatandaş olmak istiyorsa bilmesi gereken sözcük sayısı 10.000 adetmiş. Yapılan bir diğer araştırmada ise Türk insanının günde 300 ila 500 sözcük kullandığını gösteriyor. Bu tespit karşısında başka bir yoruma gerek var mı? Okula ilk başladığında akranlarının yedide biri kadar sözcükle karşılaşan, günlük hayatında olması gerekenin yirmi katı daha az sözcük kullanan insanların günümüzün karmaşık dünyasını kavrayışları ve algılayışları mümkün olur mu? Sözcüklerin cüceleştiği yerde düşünceler de cüceleşmez mi? Böyle insanların daracık ve küçücük dünyaları olmaz mı? Wittgenstein´ı anımsarsak, ne diyordu Wittgenstein: ?Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.? Böyle insanların ruhlarının kıvrımları, incelikleri ve zenginlikleri olur mu? Olmaz; çünkü ifade edilemez... Dil gelişmediği için kültürel gelişme de olmaz... Sosyal gelişme de olmaz? Politika da olmaz; politika üretilemez. Strateji de olmaz; üretilemez. İçinde yaşadığımız kültür, sanat, edebiyat ve politikadaki kısırlığın kökeninde, ben, son üç yüz yıldır Türkçede yaşanan gerileme ve yozlaşmanın bulunduğunu düşünüyorum. Lisanımızı, Türkçemizi geliştiremedik... Ruhunuzu geliştiremedik... Hep yabancı kelimeler kattık içine... Dil sistematiğimizi bozduk, bozulan dil yoluyla düşünce sistematiğimizi bozduk? Muhakeme yeteneğimizi kaybettik. Sözün, sözcüğün, kelimelerin önemini tarihten örnekler vererek yazıyı sonlandırmak istiyorum. Önce Konfüçyüs´ün bir saptaması: "Bir ülkenin dirliğini bozmak istiyorsanız o ülkede konuşulan dili yozlaştırın. Zaman içinde insanların birbirini anlamaları zorlaştıkça her alanda çözülme başlar. Ve sonunda öyle bir noktaya gelinir ki; insanlar birbirini anlamaz hale gelirler ve kargaşa başlar..." Sonra da Yunus Emre; ?´Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz Sözü pişirip diyenin, işini sağ ede bir söz. Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz. Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini Bu cihan cehennemini, sekiz cennet ede bir söz. Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden Pek sakın o sah katından, seni ırak ede bir söz.´´ Karamanoğlu Mehmet Bey´i ve O´nun fermanını anımsamak istiyorum; ?´Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil konuşulmayacaktır.´´ (13 Mayıs 1277) Günümüz Türkçesi acil bir şekilde ve çığlık çığlığa ikinci bir Karamanoğlu Mehmet Bey´i aramaktadır. İvedi bir şekilde ikinci bir Karamanoğlu Mehmet Bey bulunsun ki Fazıl Hüsnü Dağlarca´nın dediği gibi "Ses Bayrağımız Türkçemiz" nice yıllar boyunca dalgalansın... Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk dilimiz konusunda söylediği gibi; ?´Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bilinçli işlensin.´´ Bestesi Yılmaz Yüksel´e, güftesi Ahmet Aymutlu´ya ait Uşşak makamında ?´Gönlüme gir doğ güneşim´´ isminde güzel bir Türk Sanat Musikisi şarkısı vardı. Bu şarkının sözleri şu şekildeydi: ?´Gönlüme gir doğ güneşim Kalbimi yak aşk ateşim Kimsesizim yoktur eşim Yandı hayat söndü emel. Koyda yanan bir ışığım Bir kuruyan sarmaşığım Kalbe akan hıçkırığım Yandı hayat söndü emel. İçtim elem ırmağını Gezdim o sevdâ bağını Koklamadım zambağını Yandı hayat söndü emel.´´ Günümüzde Türkçemiz tıpkı bu güzel şarkı sözünde olduğu gibi; koyda yanan bir ışıktır, bir kuruyan sarmaşıktır, kalbe akan bir hıçkırıktır, kimsesizdir, yoktur eşi ve sahibi. Hayat yanmadan, emel sönmeden, elem ırmağını içmeden yetiş ya ikinci bir Karamanoğlu Mehmet!