Osman Aydoğan


Dil ve Kültür İlişkisi Üzerine (5)


Yine güncel bir ifadeyle ?´şampiyon Fenerbahçe´´ diye şarkı söylendiğinde bir tek Türkçe sözcük kullanılmamaktadır. Çünkü ?´şampiyon´´ Fransızca kökenli, ?´fener´´ Rumca kökenli, ?´bahçe´´ ise Farsça kökenli sözcüklerdir. Eğer yabancı sözcük diye ?´fener´´ ve ?´bahçe´´ sözcükleri Türkçeden atılırsa Türk edebiyatı da kökten yok edilir. Bugün Mustafa Kemal Atatürk´ün ?´Gençliğe Hitabesi´´ ilk hali ile okunduğunda verdiği anlamla Türkçeleştirilmiş hali ile okunduğunda verdiği anlam bir değildir. ?´Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur´´ ifadesindeki anlamı, ?´Gereksinim duyduğun güç damarlarındaki soylu kanda bulunmaktadır´´ ifadesi vermemektedir. Dilimize yerleşmiş ve artık Türkçeleşmiş yabancı sözcükler değiştirilmeye zorlanmamalıydı, onun yerine yeni özellikle teknik yabancı sözcüklerin (televizyon, telefon, faks, internet, otomobil vb.) yerine Türkçe sözcük konulmalıydı? Ne yazık ki dilimizi Türkçeleştirirken yapılan yanlışlıklar verdiğim bu örneklerle sınırlı değildir, yapılan yanlışlıklar saymakla bitmez. *** Dil konusunda üçüncü olarak da Arap dünyasından Kıpti kökenli Mısırlı yazar ve dilbilimci Selâme Mûsâ akla gelir. Prof. Dr. Bedrettin Aytaç ?´Selâme Mûsâ ve Arap Dili Üzerine Görüşleri´´ isimli çalışmasında Mûsâ?nın ??El-Belâga´l-Asriyye ve´l-Luga´l-Arabiyye?? isimli kitabında yer alan görüşlerini de şu şekilde verir: ??Kelimelerine önem vermeyen, yenilemeyen ve yeni kelimeler türetmeyen bir millet, sahte paranın dolaşımına izin veren bir milletten daha kötü durumdadır. Çünkü biz maden ya da kâğıt paralarla bedenin, kelimelerle ise ruhun ihtiyaçlarını satın alırız.? Selâme Mûsâ´ya göre, Arap diline ilişkin, günümüz Türkiye´si için dile getirilebilecek bir konu da, yenilemenin olmamasından dolayı ?fosilleşmiş? kelimelerin varlığıdır. Böyle kelimeler de çeşitli zararlara neden olmaktadır. Mûsâ, bu görüşlerini şöyle dile getirir: ?Dildeki fosiller içinde Yukarı Mısır´ın bazı ilçelerinde kullanılan kan, öç, ırz kelimeleri vardır. Bu kelimeler, her yıl yaklaşık üç yüz kadın ve adamın öldürülmesine neden olmaktadır.? Dili kültürün esası olarak gören Mûsâ´ya göre, kültürü geliştirmenin yolu da dili geliştirmekten geçmektedir: ?Dilin temeli kültürdür. Çökmüş bir dille gelişmiş bir kültür ve donuk bir dille hareketli bir kültür yaratmak kesinlikle mümkün değildir. ? Burada da, Mûsâ, W. Von Humboldt´un dil-kültür ilişkisine dair görüşlerinin benzerini savunmaktadır. Kapitalizm sayesinde bedenimizin ihtiyaçlarını belki yeterince karşılıyoruz, ancak ya ruhumuzun ihtiyaçları? Ülkemizdeki onca kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddetin sebebi üzerinde hiç düşündük mü? Bu üç dil bilimciden sonra benim söyleyeceğim şudur ki; dil bilinci; yurt bilincini, yurt bilinci de ulus bilincini, bunların üçü de uygarlığı yaratmaktadır. Dil bilinci, yurt bilinci ve ulus bilinci olmayan toplumlardan bir uygarlık tasarımı çıkmadığını Tarih bize göstermektedir. *** Kimse sözcükte başkasının düşündüğünün tıpkı tıpkısına düşünmez. Bu yüzden her anlama aynı zamanda bir anlamamadır. Özellikle kavramlarda bu böyledir. Bir kavrama hiç bir kimse aynı anlamı yükleyemez. Bir dilin hiçbir kavramı da bir başka dile tam tamına aktarılamaz. Çeşitli diller karşılaştırıldığında, görülür ki, birbirini tam olarak karşılayan hiçbir sözcük bulunamaz. Başka bir dil insana başka bir düşünce biçimi verir. Başka bir dille insan dünyayı başka türlü kavrar; başka dilde insanın dünya karşısındaki duygu ve istekleri başkadır. Eğer ana lisanın içerisine (Türkçe) yabancı dilden (Sırasıyla; Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce) kelimeler ve kavramlar katarsanız o zaman o toplumun insanları net düşünemezler, duygularını net ifade edemezler. Yabancı sözcüklerde Türkçe dil mantığına göre kök anlamı bulunmadığından bu sözcükler üzerlerinde düşünülmeden, ezberden kullanılırlar. Anlamdaş olan pek çok yabancı sözcüğün Türkçesiyle birlikte kullanımda kalması sonucunda bu sözcükler, kendi anlamlarının çok dışında, çok yanlış olarak, kullanılmaktadır. Dolayısıyla bir dil kargaşası ortaya çıkmaktadır.