Osman Aydoğan


Dil Bayramı´mızı kutlarken!... (4)


OECD´nin yürüttüğü ve her üç yılda bir yapılan PISA testinde 2015´te yapılan ve 6 Aralık 2016 tarihinde açıklanan ortak sınav sonuçlarını içeren raporunda OECD üyesi 35 ülkenin de aralarında bulunduğu 72 ülkede uygulanan sınavlarda, Türk öğrenciler fen bilimlerinde 52., okuma becerilerinde 50., matematikte ise 49. sırada yer aldığı, Türkiye´nin, üç ders alanında da OECD ortalamasının bir hayli gerisinde kaldığı belirtildi. OECD´nin 35 ülkesi arasında ise 34. sıradayız. Bizden kötü tek bir ülke var; o da Meksika. Romanya, Arnavutluk ve Uruguay´ın bile gerisindeyiz. Böylesi bir sonucu başka nasıl izah edebiliriz ki? Türkçe o kadar yoksullaştırılmış ki; yabancı dilden Almanca, İngilizce, Fransızca veya Arapça bir sözlük alın, rastgele herhangi bir yabancı sözcük seçin ve Türkçe anlamına bakın. Bu yabancı sözcüğün Türkçe anlamı olarak muhakkak ki birden fazla Türkçe sözcük bulacaksınızdır. Çünkü tam karşılığı bir Türkçe sözcük olmadığı için açıklama için birden fazla sözcük kullanılmaktadır. Dünyanın en zengin ve en güzel dilinin geldiği hale bakın. Yine yapılan bir araştırmaya göre; bir kişinin dâhi olması için kendi lisanında bilmesi gerek sözcük 40.000 adetmiş. Alman yazar Goethe bu nedenle meşhur eseri ?´Faust´´unda bilerek 40.000 farklı Almanca sözcük kullanmış. Bir kişinin yazar, politikacı olarak topluma yön verebilmesi için de bilmesi gereken sözcük sayısı 20.000 adetmiş. Bir kişinin böyle bir iddiası yok da sadece çağını anlayan ve algılayan bir vatandaş olmak istiyorsa bilmesi gereken sözcük sayısı 10.000 adetmiş. Yapılan bir diğer araştırmada ise Türk insanının günde 300 ila 500 sözcük kullandığını gösteriyor. Bu tespit karşısında başka bir yoruma gerek var mı? İlkokulu bitirdiğinde akranlarının yedide biri kadar sözcükle karşılaşan, günlük hayatında olması gerekenin yirmi katı daha az sözcük kullanan insanların günümüzün karmaşık dünyasını kavrayışları ve algılayışları mümkün olur mu? Sözcüklerin cüceleştiği yerde düşünceler de cüceleşmez mi? Böyle insanların daracık ve küçücük dünyaları olmaz mı? Wittgenstein´ı anımsarsak, ne diyordu Wittgenstein: ?Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.? Humboldt´un söylediği gibi; böyle insanların ruhlarının kıvrımları, incelikleri ve zenginlikleri olur mu? Olmaz; çünkü ifade edilemez... Dil gelişmediği için kültürel gelişme de olmaz... Sosyal gelişme de olmaz? Politika da olmaz; politika üretilemez. Strateji de olmaz; üretilemez. İçinde yaşadığımız kültür, sanat, edebiyat ve politikadaki kısırlığın kökeninde, ben, son üç yüz yıldır Türkçede yaşanan gerileme ve yozlaşmanın bulunduğunu düşünüyorum. Lisanımızı, Türkçemizi geliştiremedik... Ruhunuzu geliştiremedik... Hep yabancı kelimeler kattık içine... Dil sistematiğimizi bozduk, bozulan dil yoluyla düşünce sistematiğimizi bozduk? Muhakeme yeteneğimizi kaybettik. Günümüzde içinde bulunduğumuz durumumuz dikkate alındığında açık ve net bir şekilde görülmektedir ki hem edebiyatta hem sanatta hem eğitimde hem iç politikada hem dış politikada ve hem de stratejide muhakeme yeteneğimizi yitirdik, pusulamızı şaşırdık, yönümüzü kaybettik, kafamızı karıştırdık. *** Ne yazık ki Türkçemizdeki yabancı dillerin hâkimiyeti nedeniyle ne Wilhelm von Humbolt´un ne de Ludwig Wittgenstein´in düşünceleri doğrultusunda gelişmeler olmuştur. Ne dilimiz gelişmiştir ne de kültürümüz. Ayrıca anlam dışında gramer olarak de yabancı sözcükler, Türk Dili´nin ses yapısına aykırı olması nedeniyle Türk Dili´ndeki ünlü ile ünsüz uyumlarını bozarak ses çirkinliğine neden olmuş ve olmaktadırlar. Yabancı sözcükler, dilbilgisinde aykırı durumlar yaratarak Türk Dili´nin kurallı yapısını güçsüz düşürmektedirler.