Osman Aydoğan


Dil Bayramı´mızı kutlarken!... (14)


Avusturyalı düşünür Ludwig Wittgenstein ?´Tractatus´´ isimli eserinde ?´düşünce´´yi ?´tasarım´´ olarak kabul edip şöyle yazıyor; ?´Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir.´´ "Bir olgu bağlamının düşünebilir olması şu demektir: Biz onun bir tasarımını kurabiliriz.´´ ?´Doğru düşüncenin toplamı, dünyanın bir tasarımıdır.´´ ?´Düşünce, düşündüğü olgu durumunun olanağını içerir. Düşünülebilir olan, olanaklıdır da.´´ Burada Wittgenstein´ın en önemli tezi şu cümlede yatıyor; ?´Düşünülebilir olan, olanaklıdır da.´´ Alfred Adler ?´İnsanı Tanıma Sanatı´´ isimli kitabına Heredot´un ?´Düşünce´´yi ?´ruh´´ ile özdeşleştiren şu sözü ile başlar; "insanın ruhu onun yazgısıdır." Bu görüşe göre; ruhsal yaşamda geçen bütün olaylar, birey tarafından saptanan bir amaca hazırlık niteliği taşır. ?´Bir kimse gözüne bir amaç kestirmişse, ruhundaki olaylar ister istemez ortada uyulması gereken bir doğa yasası varmış gibi bir akış izler.´´ En küçük atomdan en büyük yıldıza kadar evrende her şeyin devinim içinde olduğunu söyleyen, Hippocrates´in çağdaşı olan Abdera´lı Democritus şöyle söylerdi: ?´İnsanın mutluluğu ya da mutsuzluğu kazandığı altın ya da eşyayla bağıntılı değildir. Mutluluk ya da üzüntü kişinin ruhundadır. Bilge bir kişi her yerde kendini evindeymiş gibi hisseder. Evrenin tümü onurlu bir ruhun evidir.´´ Democritus´a göre; ?´mutluluk ya da üzüntü kişinin ruhundadır.´´ Evrende her şey iki kere yaşanır; olaylar önce zihinde tasarlanır, sonra da gerçekleşir, tıpkı bir mimarın bir binayı tasarlayıp planını çizmesi ve mühendisin de onu inşa etmesi gibi? Zihinde tasarlanmayan hiçbir şey evrende gerçekleşmez. Düşler kurarız kelimelerle, düşüncelerle ve zamana bırakırız bu düşleri, onlar da tıpkı toprağa düşen tohumlar gibi, zamanla filizlenip gelişirler ve yaşadığımız gerçek olarak karşımız çıkarlar. İnsanların isteklerini elde edememelerinin tek sebebi, olmasını istedikleri şeyler yerine, olmasını istemedikleri şeyler üzerine düşünüyor olmalarıdır. Evren düşünceden ibarettir ve düşünceler somutlaşır? Yaşadığımız dışsal gerçeklik aslında kendi içsel psikolojimizin somutlaşmış halidir. Her şey düşüncemizde başlar ve onunla somutlaşır. Bir Çin atasözü düşüncelerimizin evrene saldığımız bir frekans olduğunu söyler; düşüncelerimizin evrene bir etkisi ve evrenin de buna bir tepkisi olurmuş. Düşünceler manyetiktir ve frekansları vardır. Düşünceler manyetik sinyaller yayarlar ve bu sinyaller ait oldukları düşüncelerin benzerlerini size doğru çekerler? Düşünceleriniz ve odaklandığınız ne varsa hepsi size geri döner. Yaşamımız sahip olduğumuz baskın düşüncelerin aynasıdır. Varlığa odaklanırsanız varlığı, yokluğa odaklanırsanız da yokluğu yaşarsınız? Hayat tamamen bir odaklanma sorunudur? Kendimiz dünyadan ve evrenden ayrı değil, dünya ve evren ile bir bağlantı halinde ve o muazzam evrenin, organik bir bütün olan evrenin bir parçasıyız. Öyle organik bir bütün olan evrenin parçasıyız ki, bir Çin atasözünde söylendiği gibi ?´bir ot yolarsanız tüm bir evreni sarsarsınız.´´ Fransız filozof Michel Foucault da 1996 yılında yayınladığı ?Kelimeler ve Şeyler´ (Les Mots es les choses) isimli kitabında da ?´bakanın bakılan olduğu´ tespiti yapar. Günümüz Kuantum düşüncesi de farklı bir şey söylemez zaten; ?´gözlemci ile gözlemlenen ayrılmazdır, birdir, bütündür.´´ İslam tarihindeki üç büyük düşünürden birisi olan Muhyiddin İbn-i Arabî´nin ortaya koyduğu Vahdet-i Vücud (Varlık birliği) tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir" olduğunu savunur.