Osman Aydoğan


Çöküş... (2)


Einstein´ın bir sözü vardı; ´´Benim yaşamam için bir kalem, müsvedde kâğıdı ve bir de uyumak için divan yeter. Biraz lüks olacak ama bir de kemanım olsun isterim. Abartılı yaşam biçimi domuzlara mahsustur.´´ Ne yazık ki abartılı bir yaşam biçimi salgın bir hastalık gibi sarmıştır dünyayı? Ayrıca şu sözü de vardı Einstein´ın; ?´Bir kişi mesleği ne olursa olsun eğer tarihten, edebiyattan, felsefeden ve sanattan nasibini almamışsa Pavlov´un köpeğinden farksızdır.´´ Günümüz dünyasında artık ne edebiyat kaldı, ne tarih, ne felsefe ve ne de sanat. Edebiyatsız, tarihsiz, felsefesiz ve sanatsız bir insanlığın sonucu muhakkak ki Einstein en açık biçimde ifade ettiği şekilde olacaktır. 01-02 Aralık 2011 tarihinde ülkemizde konferans vermeye gelen Fransız düşünür Alain Badiou da benzer şekilde kötü gidişten şikâyet eder. Badiou´ya göre sorunun temelinde felsefesizlik yatmaktadır ve günümüzde felsefenin siyasetle bağları kopuk gibidir. Çözüm olarak bizim siyasetin yeniliklerini karşılayıp kucaklayacak bir felsefeyi üretmemiz gerekmektedir. (Cumhuriyet, 11 Aralık 2011, s.12) Alain Badiou´nun en büyük tespiti; ?´hakikat var değildir, hakikat olur´´ şeklindedir. Badiou´nun söylediği gibi, bilimsel bir ?´algı yönetimi´´ desteği ile günümüzde her yerde ?´kara´´ olan ne varsa insanlara ?´ak´´ olarak sunulmuştur. Bu şekilde insanlar aklı kullanmayı ve sorgulamayı unutmuşlardır. Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak tüm Avrupa ve Amerika ırkçı bir politikanın, vahşi bir kapitalizmin, sosyal demokrasiden tamamen uzak totaliter bir piyasa ekonomisinin ve uluslararası şirketlerin; tüm İslam dünyası da daha bağnaz, daha dogma ve daha karanlık bir geleceğin pençesine düşmektedir. Tüm dünyada aklın ve bilimin üzerine dinin ve dogmanın vesayeti tekrar başlamaktadır. Hani günümüzde mevsimleri sayarak Arap baharı, yazı, kışı diyorlar ya? Baharın geldiği iddia edilen o ülkelerde eskileri mumla aratacak daha bağnaz, daha tutucu, daha gerici, daha karanlık ve daha işbirlikçi rejimler gelmektedir. Irak ve Suriye´de ortaya çıkan İŞİD vakası bu konuda bir netice, bir son, bir nihayet değil, bir fitildir, bir başlangıçtır. Uygarlığın bu çöküşünün başlangıcı aslında yeni değildir. Jean-Jacques Rousseau, 1755 yılında yayınladığı uygarlığın eleştirisini yaptığı bir kitabında (Jean-Jacques Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine, Morpa Kültür Yayınları, Mart 2006) insanlığın altın çağını yerleşik düzene geçmesiyle, toprak ve madenleri işlemesini öğrenmesiyle yitirdiği, "işbölümü" ve "özel mülkiyet"in uygarlaşma sürecini daha başından sakatladığı iddia eder *** Dünya böyleyken ülkemizdeki durum da farklı değildir. Akşam Gazetesi´nden Şenay Yıldız yazar Alev ALATLI ile bir söyleşi yapar. (Akşam Gazetesi, 12 Eylül 2011) Şöyle başlıyor yazısına Şenay Yıldız; ?´Aşağıda okuyacağınız söyleşiyi yapmak için kapısını çaldığım Alatlı, yakında piyasaya çıkacak olan ´Beyaz Türkler Küstüler´ isimli kitabı için son rötuşları atıyor. Yeni kitabında, Türkiye´de paçozluğun her alanda hâkim olmasından duyduğu endişeyi dile getirecek olan Alatlı, Cüppeli Ahmet Hoca´dan İvana Sert´e, Ertuğrul Özkök´ten Serdar Turgut´a, Ayşe Arman´dan Rahşan Gülşen´e pek çok ismin ´paçozlaşma´ olarak kavramlaştırdığı tavır ve yazılarını eleştiriyor, paçozlaşma sürecinin Beyaz Türkler´i küstürdüğünü ve eblehleşmeyi tetiklediğini anlatıyor.´´ Alatlı şöyle devam ediyor söyleşisinde; ?´Çünkü matematiksiz teknoloji, biyolojisiz çevre, notasız müzik... olmaz. Bunları yerine oturtamadığınız sürece sadece tüketicisiniz. Böyle giderse, Türkiye sadece tüketici kulvarında kalmaya mahkûmdur. Bu eblehleşme sadece tüketiciliğe iter. Yazık, Halide Edip´e boşu boşuna mandacı, vatan haini denmiş. Bugün manda zaten gerçekleşti. ABD´ye eğitim için giden paraları görün, sizin Sulukule´den çıkan Sibel Can´ınızın evi Miami´de! Bu nasıl bir gidişattır, kaçıştır? Askerî otoritenin baskısı falan derler ya, eblehliğin, paçozluğun baskısı kadar büyük bir baskı yoktur. Çünkü paçoz, paçoz olmayanı göremez.´´