Osman Aydoğan


Celâlâbâd´a çığlık çığlığa bir bahar daha geldi?


Celâlâbad´da, kış sonundan beri her gün güneş, bazen görünmedi bulutların arasından ama hep harikulade farklı bir manzarada doğdu, hep harikulade farklı bir manzarada battı ve bu arada güneşin ışıkları bulutların arasından harikulade bir süzmeyle indi aşağılara, dağlara, tepelere, vadilere, ovalara, sırtlara, yamaçlara... Sabah, seher vakti, ismini, cismini bilmediğim, daha önce seslerini hiç duymadığım kuşların sesleri çınladı hep tepeler, ağaçlar, çalılar, tümsekler, sırtlar ve vadiler arasından... Bu sesleri de huşu içerisinde dinledim... Bu manzaraları da bir coşku ile seyrettim... Yerdeki bitkilerin, otların, çiçeklerin, yeşilliklerin canlanışını gün be gün, an be an izledim... Nasıl çığlık çığlığa canlandı o bitkiler, nasıl usul usul, nasıl yavaş yavaş, ama nasıl aynı anda birden bire yeşillendi o bozkır renkli vadiler, tepeler, sırtlar, ovalar? Nasıl oldu da o karların altından bu yeşil vadi çıktı karşıma... Yeşil diyorum ama bu yeşili de tarif etmem bir imkânsız; taze yeşil mi desem, açık yeşil mi desem, bir yeşil renk ama nasıl bir yeşil renk anlatamam... Yürürken özellikle bir otu bile çiğnememeye dikkat ediyorum, bir Çin atasözü hep aklımda çünkü: ´´Eğer bir otu yolarsanız tüm evreni sarsarsınız...´´ Derunte´de ve Behsut´taki karlar kalkmış her taraf bir baştan bir başa yemyeşil olmuştu?Uçsuz bucaksız, sarı, sapsarı, turuncu, kırmızı, pembe cıvıl cıvıl bir renk çümbüşü sarmıştı her yeri?Behsut´ta Boz Kaşi oyunları da yine başlamıştı? Gerçi bir kısım yollar henüz açılmamıştı? Kapisa ve Vardak bölgelerine ve Güneydeki Paktia, Kandahar, Zabul giden yollar yeni açılmıştı? Henüz ne Batıdaki Bamiyan´a, Herat´a gidebiliyordu, ne de Doğudaki Nurestan´a, Kunar´a kardan rahat rahat gidebiliyordu?Kuzeydeki Belh, Bağlan, Faryap bölgelerinden doğru dürüst haber bile gelmiyordu?Aslında henüz tam anlamıyla bahar henüz gelmemişti? Hâkim bir tepeden etraftaki yeşilin elvan türlüsüyle bezenmiş o harikulade manzarayı gözetlerken, bazen havada uçan kuşlar takılır gözlerime... Her şeyi bırakır o kuşlarla uçmaya çalıştım... Hep süzülürlerdi kuşlar havada hiç kanat çırpmadan? Ben çırpardım kanatlarımı hiç uçmadan... Bu harikulade, bu tarifi bir imkânsız manzarayı gözlemlerken, seyrederken hep Kuantum teorisinin ´´gözlemleyenle gözlemlenenin bir olduğu, ayrılmaz olduğu´´ ana fikri gelir aklıma... Ve ben kanat çırpa çırpa erir, bu dağlara, ovalara, tepelere, vadilere, sırtlara, ağaçlara, yamaçlara, karlara, kuşlara, otlara ve bitkilere karışır ve onların arasında bir zerre misali yok olur giderim? Vücudum burada da kendim yok olurdum? Asaf Hâled´in ´´Cüneyt´´ şiirinde olduğu gibi; ´´Bana bakanlar gövdemi görürler, ben başka yerdeyim´´... Hep süzülürlerdi kuşlar havada hiç kanat çırpmadan... Ben çırpardım kanatlarımı hiç uçmadan? Hindukuş Dağları ile özleştim, dağ oldum, vadi oldum, oradaki bitki oldum, çayır, çemen oldum... Bu dağlarda akarsu oldum, aktım... Bu dağlarda çiçek oldum açtım? Bu dağlarda rüzgâr oldum, estim? Bu dağlarda kar oldum, yağdım, güneş vurdu eridim... Ben bu dağların, bu coğrafyanın bir parçası oldum... Asaf Hâled´in ?´Dağların Delisi´´ isimli şiirindeki bir dize gibi: ?´Benim gönlüm dağa düştü.´´ Aynı böyle olmuştu, burada benim gönlüm dağa düşmüştü? *** Yine Şehriyar´ı anımsadım?. Şehriyar´la beraber dağlar neler öğretmişti bana neler; Kendimi dünyadan ayrı değil, dünya ile bağlantılı olduğumu, onun, hatta o muazzam evrenin bir parçası olduğumu öğretti bana... Evrendeki her şeyin organik bir bütün olduğunu öğretti bana? Bu düşünce bana büyük bir haz verir; bu muazzam evrenin bir parçası olduğum duygusu... Bu duyguyu en iyi Jostein Gaarden´in ´´Sophi´nin Dünyası´´ isimli kitabı çok güzel anlatırdı; ?´Bizler yıldız tozuyuz´´ diye... Problemlerimi dışarıdan bir başkasının veya bir başka şeyin yol açmadığını, kendi eylemlerimin kendi problemlerimi nasıl yarattığını öğretti bana... Yaklaşmadığım her şeyin benden bir nasıl uzaklaştığını öğretti bana? Nerede ve kiminle olduğumun önemli olmadığını, ´´nasıl´´ olduğumun, kendimi ´´nasıl hissettiğimin´´ önemli olduğunu öğretti bana. Bu dünyada iyi olmanın herkesin iyiliğini istemekle mümkün olduğunu öğretti bana? Sevmenin ve tutkuyla bağlanmanın, bu dünyada insanı mutlu eden yegâne erdem ve sevecenliğin Tanrı´nın insandaki gölgesi olduğunu öğretti bana? Hayatta haklı olmanın değil, haklı kalabilmenin önemli olduğunu öğretti bana? Yanlışa yanlışla cevap vermenin daha büyük yanlış olduğunu öğretti bana? Yaşamımızdaki en zarif güzelliklerin görülmeyen ve duyulmayanlar olduğunu, fırtınaların çiçekleri mahvedebildiğini, fakat tohumlara zarar veremediğini öğretti bana? Bu dağlar hayata nasıl bir inatla ve azimle tutunmam gerektiğini öğretti bana...