Osman Aydoğan


Çanakkale... Ah! Çanakkale... (2)


YAŞANMAYAN BAYRAMLAR Bir gün Seyit İlşekerci´nin eczahanesinde oturuyordum. Beyi ile ilaç alan bir hanım: ?Hocam ben sizin bir konuşmanızı izledim. Size nenemi anlatayım. Onun babası da. Çanakkale´ye gitmiş.? dedi. Merakla dinlemeye başladım. ?Babası Çanakkale´ye gittiğinde, nenemiz henüz kundakta bebekmiş. Gitmiş ve bir daha hiç haber alınamamış. Ama annesi her bayram geldiğinde, nenemizi süsler giydirir ve sokağa yollamazmış. ?Baban gelecek... Elinden tutacak... Seni bayram yerine o götürecek... Çıkma sokağa bekle.. Her bayram?Her bayram ?Baban gelecek, elinden tutacak. Seni bayram yerine götürecek? Nenemiz hala sağ. Ve hala her bayram giyiniyor, süslenip bekliyor. ?Babam gelecek elimden tutacak. Beni bayram yerine götürecek...´ Edremit´te bir evde hala her bayram... Her bayram yaşanmamış çocukluk günlerinin bayramları yaşanıyor.. Aradan doksan sene geçti. Ama gelecek olan baba bekleniyor. Hayatı boyunca bayram yerinin nasıl olduğunu göremeyen insanların hatıraları yaşanıyor. Akderenin karası Kaşlarının arası Ne olunmaz dert imiş Çanakkale yarası *** ALİ KADİR AMCA Bir Ali Kadir Amcamız vardı. Beş, altı yıl önce vefat etti. Sık sık buluşur. konuşurduk. ?Babam Çanakkale´de kaldığında çok küçükmüşüm. Rahmetliyi hiç hatırlayamıyorum. Ama evde hep ondan bahsedilir, hep o anlatılırdı. Belki o zaman adet değildi, evde fotoğrafı da yok. Ama anamın geceleri sabahlara kadar süren sessiz iç çekişlerini, hıçkırıklarını hep hatırlarım. Ben kendimi bildim bileli sokaktan veya mektepten eve her geldiğimde annem işini gücünü bırakır koşar gelir, önümde diz çöker ?şehidimin armağanı? diye ellerimi öper, beni okşar severdi. Evde anam adımı pek söylemezdi. ?şehidimin oğlu, şehidimin armağanı...? diye seslenirdi. Ben onun için o idim. Bayramlar bilirsin hep sevinçli geçer. Ama bizde değil. Halam ve amcamlarım gelir. Önce anamın elini öperler sonra eğilirler: ?Şehidimizin armağanı? diye diye, benim ellerimi öperlerdi. Hep onu anarlar, hep gözyaşı dolu olurdu bizim bayramlarımız. Ondan mıdır neden bilmem, ben hala her bayram hüzün dolu olurum. Evlendiğim zaman, hanımın annesi, kayın validem, öpmem için elini uzattı. Birden şaşırdım. Ne yapacağımı bilemedim. Çünkü o zamana kadar ben evde hiç el öpmemiştim... Hep elim öpülmüştü... *** MUKADDES HATIRALAR Bir sıhhiye çavuşu anlatmıştı: Süngü muharebeleri birkaç saat sürüyor. Öğleden sonra ikide üçte yada ikindiye doğru ne bizde, ne onlarda takat kalıyor, muharebe kendiliğinden sona eriyordu. O vakit beyaz bayraklar çıkıyor, yaralıları taşıyorduk. Bu arada rastladığımız düşman sıhhiyeleriyle de birbirimizi anlamasak da ayak üstü yarenlik ediyor karşılıklı cıgara veriyorduk. Bir seferinde, iki Fransız sıhhiye bana seslendiler. Gittim işaretle birini gösterdiler. Bir Fransız askeriydi. Pek yakışıklı biriydi. Elini işaret ettiler. Eğilip baktım. Bir fotoğraf tutuyordu, Genç bir kadın fotoğrafıydı. Belli ki ölmeden önce fotoğrafı çıkarmış, resimdeki kadına baka baka ölmüştü... Bir tuhaf oldum. Az ötede cesetlerin arasında bir şehidin cesedi de dikkatimi çekti. Oturmuş, başı yana öyle ölmüştü. Yüzünden Karadenizli olduğu anlaşılıyordu. Yüzü adeta güler gibiydi. Baktım Mehmet de elinde bir şeyler tutuyor. Ona doğru gittim. Avucunda işlemeli mendil tutuyordu. Kolundan akan kan mendile kadar gelmiş, mendili kana bulamıştı. Mendili avucundan yavaşça bırakıverdi. İçini açtım, baktım. Yeni doğmuş bir bebeğin altın gibi sapsarı saçları vardı. Mendili ve saçları şehidin koynuna soktum. Onu alıp o mukaddes hatıralarıyla beraber gömdüm? İngiliz teyyaresi Tepemizde dolandı Verdiğin beyaz mendil Al kanlara boyandı. *** KURU FASULYE 1999 Mart´ında pek çok kitap yazmış, ilginç bir köy imamı ile ilgili araştırma yapmak için Edremit´e gittim. Üniversitede okumuş, Teşkilat-ı Mahsusa´da çalışmış, Çanakkale, Filistin cepheleri, kurtuluş savaşı derken yıllar sonra Edremit´e dönmüş, binlerce kitabını Edremit kütüphanesine bağışlamış birisi. Onun ile ilgili çalışırken söz Çanakkale´ye gelince masada oturanlardan birisi söze karıştı. ?Dedem Çanakkale´den dönmüş ama babası kalmış.? dedi. Biraz anlatmasını, konuyu açmasını istedim. Dedesinin babası Halil Çavuş Çanakkale savaşları başladığında kırk yedi, kırk sekiz yaşlarındadır. Oğlu Ali on dokuz - yirmi yaşlarındadır. Ali, Çanakkale´ye gider. Bir gün Halil Bey´in hanımı dükkana gelir: ?Bey, eve iki asker geldi. Seni sordular. Hemen askerlik şubesine gidecekmişsin... Acaba Ali´mize bir şey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü?? ?Tamam hanım, olur. Ben şimdi gider öğrenirim, gelirim. Canım çekti, sen akşama ocağa bir kuru fasulye vur da yiyelim. Dükkanı toparlar, askerlik şubesine gelir, kendini tanıtır. Komutan ayağa kalkar: ?Sen nerde kaldın? Yürü Edremitliler Çanakkale´ye gidiyor. Koş, yetiş.? ?Aman bey, varıp eve haber vereyim, helalleşeyim.? ?Mümkün değil. Kafileden kopma. Koş.. Eve biz haber veririz..? Gerçekten de hemen eve koşup. ?Kocanızı Çanakkale´ye yolladık´ diye haber vermişler. Aradan hayli zaman geçer. Kurtuluş savaşı sonunda Ali geri döner.. Halil Çavuştan bir daha hiçbir haber alınamaz.. ?Ben o Ali´nin torunuyum hocam.. Ama nenem hayatı boyunca her akşam kuru fasulye pişirdi. Kendisi ağzına o yemekten tek bir lokma koymadı. Hep bize yedirirdi... Bir şey daha söyleyeyim. Belki inanmazsınız? Bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar bıktık diye mırın kırın ediyorlar ama.. hala pişiyor...? Şu dünyanın işine Zehir koydum aşıma Yarim Çanakkale´de Şehit yazdım taşıma