Osman Aydoğan


Bir Yemen türküsü ve bir hatanın düzeltilmesi!

Bir Yemen türküsü ve bir hatanın düzeltilmesi!


Bir Yemen türküsü ve bir hatanın düzeltilmesi!

Dün yazdığım ‘’Mihrali Bey’’ yazısında Yemen türkülerinden bahsetmiştim. Yazımda ‘'Havada bulut yok’’ diye başlayan Yemen türküsünün Muş yöresine ait olduğunu yazınca bir okuyucu -biraz da nazik olmayan bir üslupla- itiraz etti. Sanırım bu yemen türküsünün Muş yöresine ait olmadığını biliyor… 

Bazı kaynaklarda Yemen türküsü hakkında herhangi bir sağlıklı araştırma ve inceleme yapılmadan türküde geçen “burası Muş’tur” kısmı “burası Huş’tur” diye değiştirilerek “Yemen türküsü” adıyla Yemen’e mal edilir. Bu doğru değildir. Sanırım yazıma itiraz eden okuyucu da bu bilgiye göre itiraz etmektedir.

Tabii bu yanılma sadece bu türkülerde çok yapılıyor. Mesela ''Adana'nın yolları taştan'' türküsü Adana'nın değil, Çankırı yöresinin, ''Şen olasın Ürgüp'' türküsünün de Ürgüp'ün değil de Antalya yöresinin olduğu gibi...

O zaman bana da gerçeği, doğru bilgiyi aktarmak kalıyor...

Gerçeğin kendisi

''Havada bulut yok bu ne dumandır'' sözleri ile başlayan Yemen türküsünü Atatürk de severdi. Atatürk türkünün her söylenişinde gözyaşlarını tutamayarak şöyle söyler: ‘’Anadolu çocuklarının ne işleri vardı Yemen çöllerinde? Oraya gönderildiklerinde belki yeni evliydiler. Geride genç eşlerini, kundakta yavrularını bırakmışlardı. İçlerinden birinin şansı yaver gider de geri dönebilseler kendisi ve eşi yaşlanmış, çocuğu kız ise gelinlik çağa gelmiş, erkekse koskoca delikanlı olmuş bulurdu. Bütün bunlar niçindi? Yazık günah değil miydi evlatlarımıza?”

TRT arşivleri incelendiğinde, bu türkü hakkında: Kaynak kişi: Duriye Keskin (mahalli sanatçı), derleyen: Muzaffer Sarısözen, notaya alan: Muzaffer Sarısözen ve TRT repertuar no: 341 bilgileri yer almaktadır.

Muş ve çevresinde ilki 1944 yılında Türk halk müziğinin babası ve TRT yurttan sesler programının yapımcısı rahmetli üstat Muzaffer Sarısözen başkanlığında Bedii Yönetken ve teknisyen Rıza Yetişken’ den kurulu ekipçe, ikincisi ise 1961 yılında Mustafa Geceyatmaz, Fikret Otyam ve teknisyen Mücahit Küçükbaran’dan oluşan ekiplerce resmi derleme çalışmaları yapılır... 

Yapılan bu derlemeler sonucu bu türkü Muş ilimize ait olarak TRT repertuarına girer. Ayrıca; Ankara Üniversitesi (TÖMER) dil dergisinde, aslen Muş’lu olan Mülkiye Müfettişi Sayın Nuri Yaman’ın araştırmalarına istinaden bu türkünün öyküsü ve bilinmeyen kısımları yayınlanır... 

Ayrıca  İstanbul Teknik Üniversitesi Müzikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Songül Karaosmanoğlu Ata, türkünün sözlerinin aslında “Burası Muş’tur" olduğunu Yemen'e ait Huş şehri olduğu söylentilerin doğru olmadığını ifade eder. Ata, bir gazteye yaptığı açıklamasında‘’İlk olarak 1944'te, Duriye Keskin adlı mahalli bir sanatçıdan derlenen türküdeki ‘Burası Muş'tur’ sözlerinin 90'ların ortasında kaynağı belirsiz söylentiler sonucu ‘Burası Huş'tur’ şeklinde değiştirildiğini, TRT'nin bile söylentilerden etkilenerek türküde tahrifat yaptığını’’ söyler. ‘’TRT'nin değiştirdiği sözlerin altına ‘Huş; Yemen'in başkenti Sana ile Taiz kentleri arasında bulunan bir Türk Kalesi'nin ismi’’ olduğunu hatırlatan Ata, "Türkünün sözlerini dikkatli bir şekilde okursak, Anadolu toprakları üzerinde bir yerlerde söylendiğini anlayabiliriz" diye açıklra. (Milliyet. 10 Temmuz 2006)

Türkünün hikâyesi

Acılı, elemli ve yaslı bir türkünün öyküsüdür Yemen türküsü. Tarihi tam olarak bilinmez. Aslında bilinir de herkes kendine göre değişik bir tarih söyler.

Yemen türküsünün bilinmeyen bölümleri aslen Muş’lu olan Mülkiye Müfettişi Nuri Yaman’ın anlatımına göre; Muş ilinden Yemen’e çok sayıda genç “ölürsek şehit kalırsak, gazi oluruz” diyerek askere gider. Yemen’in öldürücü sıcağı ve düşmanı ezici çoğunluğu nedeni ile gidenlerin hemen hepsi orada şehit düşer, hiçbirisi geri dönmez... Türkümüz geride kalan asker yakınları ve yavuklularınca söylenir... 

İşte bu türkü gidip de gelemeyen o isimsiz kahramanlardan Muş’ta kalan sevgilisinin sesi, özlemi, elemi ve de acısıdır. Hüseyni makamında olup 5/8 lik bir türküdür.

Türkümüzün sözlerine bakıldığında yöre insanımızın geleneklerini, yaşam biçimini ve acılarını yansıttığı görülür. Yemen’e giden redif alayından hemen, hemen hiç kimse geri dönmemiştir. Bu kara haberin Muş’a ulaşmasıyla (halk arasında şivan denen) ağıtlar yakılarak feryatlar yükselir. Muş geleneklerinde komşularca cenazesi olan evlere başsağlığına gelenlere ve cenaze evinin halkına yemek gönderilir. O zamanlar teknik gelişmediğinden, yemekler fırınlarda değil kazanlarda, odundan ateş yakılarak pişirilirdi. Cenaze evi birden çok olduğundan, şehrin birçok yerinde cenaze evlerine yemek göndermek amacıyla büyük ocaklar kurulur, odunlar ocağa sürülür... Bu ocaklardan çıkan yoğun duman gökyüzüne doğru yükselir. Nişanlısı redif alayı ile birlikte Yemen’e giden ve bu kara haberi henüz duymamış olan genç kız pırıl pırıl bir ağustos günü bu ağlamaları ve bu dumanı görünce şöyle der: 

''Havada bulut yok bu ne dumandır
Mahlede ölüm yok bu ne şivandır
Bu Yemen elleri ne de yamandır''

Gerçekten de mehlede ölü yoktur cenazeler Yemen’dedir. Bulutsuz ağustos gününde ki duman ise cenaze evleri için yemek yapmak üzere yakılan ocakların dumanıdır.

''Ano Yemen’dir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Muş’tur, yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir''

Çemen; Yemen’de yetişen bir bitkidir. Askerlerimiz Yemen’e gitmiş ve bir daha geri dönmemiştir. Muş ili Türkiye’nin üçüncü büyük ovasına sahiptir. Birçok kişi Muş ovası ile türküdeki yokuş yol ikilemine düşer. Oysaki Muş ili yerleşim itibariyle savunması daha kolay en eski yerleşim yeri olan bugünkü Kale Mahallesi ve Minare Mahallelerinin olduğu bölüme konuşlanmış ova ise tamamen tarıma bırakılmıştır. 

Bugün halen Kale Mahallesi eski yerleşim kalıntılarını taşımakta ve yüksek bir yerde ovaya hâkim bir alandadır. Eski Muş’un yolu halen yokuştur. “Giden gelmiyor acep ne iştir” sözü Muş’a giden dönmüyor diye anlaşılmaktadır. Oysa türkünün sözleri dikkatli incelendiğinde Muş’tan Yemen’e gidenler şehit olup dönmediklerinden “giden gelmiyor acep ne iştir “ sözü onlar için söylenmiştir.

Eski yerleşim yeri itibariyle Muş ilinde askerî kışla Kale Mahallesinin eteklerinde bugünkü İl Jandarma Komutanlığı dinlenme tesislerinin bulunduğu yerdedir. Ne yazık ki bu kışla yıkılıp yerine şimdiki jandarma tesisleri yapılmıştır. Nişanlısının ölüm haberiyle yüreği yanan genç kız Kale Mahallesinden yokuşun altındaki kışlaya bakarak şöyle ağıt yakar:

''Kışlanın önünde redif sesi var
Açın çantasını bakın nesi var
Bir çift potin ile bir de fesi var''

Mülkiye Müfettişi Sayın Nuri Yaman’ın araştırmaları ile derlemesi yapılan türkünün diğer mısralarında ismi geçen yerlere gelince;

Mongok: yeni adı Soğucak’tır. Merkeze 2 km Mesafede soğuk suyu ile meşhur bir köydür. Karasu: 68 km Uzunluğunda komşu Bitlis ili Güroymak ilçesinden doğan ve Muş’a güneyden girerek bilahare Kurt İstasyonunda Murat nehri ile birleşen bir nehirdir.

''Kışlanın önünde çalınır sazlar
Gözlerim ağlıyor yüreğim sızlar
Yemen’e gidene ağlıyor kızlar''

Mısralarından da anlaşılacağı gibi bu türkü Muş’tan Yemen’e giden askerlerimiz için söylenmiştir. Bu türkü Yemen'de söylenmemiştir...

Halk müziği meraklısı arkadaşlarıma duyurulur...