Osman Aydoğan


Bir sabiyyenin ?´Gözyaşları´´


Beş Hececiler (?´Hecenin Beş Şairi´´, ?´Hececiler´´ veya ?´Hecenin Beş Ozanı? olarak da adlandırılırlar); I. Meşrutiyet´ten sonra hece vezniyle ve konuşulan halk diliyle, Milli Edebiyat akımının görüşleri doğrultusunda şiir yazan beş şairin Türk edebiyatındaki genel adıdır? Grubu oluşturan beş şair; Orhan Seyfi Orhon, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel´dir. Şiire I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlamış ve aruz vezninde yazdıkları şiirlerle adlarını duyurmuş olan ?´Beş Hececiler´´in Türkçe ve hece vezniyle şiir yazmayı benimsemelerinde Ziya Gökalp´ın etkisi büyük olmuştur. ?´Beş Hececiler´´; şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişler ve şiirlerinde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir. İşte bu ?´Beş Hececiler´in öncüsü kimselerin, kimseciklerin bilmediği ?´Gözyaşları´´ döken bir kadın şairimiz var: İhsan Raif Hanım. Ahmet Haşim bu konuda şöyle der: ?Benim anladığım hece vezni ile milli şiiri iki kişi yazmıştır: Rıza Tevfik ve İhsan Raif Hanım.? Rıza Tevfik (Bölükbaşı) (namı diğer Feylosof Rıza) İhsan Raif Hanım´ın aile dostlarıdır ve İhsan Raif Hanım´ın şiir bilgisine katkıda bulunanlar arasındadır. Ancak İhsan Raif Hanım, Rıza Tevfik´le tanışmadan önce de şiirleri vardır. İhsan Raif Hanım ilk şiirlerini, II. Meşrutiyet´in ilanıyla birlikte çoğalan kadın dergilerinden biri olan Mehasin´de yayımlamaya başlar. İhsan Raif Hanım 1908´de Meşrutiyet döneminde ateşli bir kadın hakları savunucusudur; kadınlar için üniversite açılmasını savunanlar arasında yer alır. İhsan Raif Hanım´ın ağabeyi Mehmet Fuad Bey, milli edebiyat akımını hazırlayan dilcilerdendir; Halit Ziya Uşaklıgil ise İhsan Raif Hanım´ın eniştesidir. 19. yüzyılda mutasarrıflık, valilik, nazırlık, ayan üyeliği ve Şura-yı Devlet başkanlığı yapan Babası Köse Mehmet Raif Paşa Mithat Paşa´nın yanında çalışmıştır. Bu nedenle Sultan II. Abdülhamit kendisinden pek hoşlanmaz ve çekindiği için sık sık taşrada görevlendirir. İhsan Raif Hanım´ın 1877 yılında Beyrut´ta doğmasının nedeni de budur. Babası kendisiyle birlikte sık sık yer değiştiren kızlarının eğitimi için gittiği yerlerde bulduğu özel hocalar tarafından kızlarının eğitimlerini sağlar. Bundan dolayı İhsan Raif Hanım, küçük yaştan itibaren yetkin hocalardan iyi bir ev eğitimi alır. Tevfik Lami Bey´den Türk ve Batı müziği, piyano ve Fransızca öğrenir. Musiki, edebiyat, felsefe, yabancı dil eğitimiyle hayatı renklenir. Balkan Savaşı sırasında Hilal-i Ahmer (Kızılay) cemiyetinde gönüllü hemşirelik yapar. Balkan yenilgisinden sonra Müdafaai Hukuk Derneğinin düzenlediği büyük mitingde de Fatma Aliye ve Halide Edip ile birlikte kürsüye çıkıp şiirler okur. Kurtuluş Savaşı sırasındaki mitinglerde de ateşli nutuklar ve şiirlerle milli mücadeleye destek verir. Kadın dergisi Mehasin´de Halide Edip, Emine Semiye, Şükufe Nihal ve Fatma Aliye´nin yazılarıyla birlikte şiirleri yayımlanır. Bunlar vatanperver şiirlerdir. 1912 yılında şiirlerinin bazılarını yeni yetenekleri destekleyen kadın şair ve yazarlara da sayfalarında yer veren Rübab dergisinde İ.R imzasıyla yayınlar. Bu şiirler vesilesiyle daha sonra anlatacağım üçüncü eşi olacak derginin yayın yönetmeni Şahabettin Süleyman´la tanışır. 1914 yılında Mehasin ve Rübab´da yayımladığı elli şiirini ?´Gözyaşları´´ adıyla kitaplaştırır. İhsan Raif Hanım´ın başından dört evlilik geçer. Babasının dayatmasıyla gerçekleşmiş Mehmet Ali Bora ile olan on beş yıllık ilk evliliğinden Ahmet Hikmet Bora (1891-1970); Hatice Mehruba Atay (1895-1984, daha sonraları Falih Rıfkı Atay´ın iknci eşi) ve Mehmet Akif Bora (1899- 1972) adlarında üç çocuğu olur. Şairin bu dönemine yazımın sonunda ayrıntılı bir şekilde yer vereceğim. Mehmet Ali Bora´dan boşanıp çok kısa süren ikinci evliliğinden sonra evlendiği dönemin ünlü yazar ve Rübab dergisinin yönetmeni ve Fecr-i Ati´nin kurucularından, Mekteb-i Sultani Hocası Şahabettin Süleyman´la evlenir. Bu altı yıllık mutlu evliliği süresince Yahya Kemal´den Ahmet Haşim´e, Ruşen Eşref´ten Fazıl Ahmet´e entelektüel bir çevre edinir ve şair olarak kabul, ilgi ve takdir görür. Bu mutlu evlilik, Goethe´nin ?´Aşkın kitabında az sevinç, çok ıstırap ve ayrılık gördüm. Vuslat ise küçük bir yer işgal ediyordu?´´ sözünü doğrularcasına dağ kürü için birlikte gittikleri İsviçre´de Şahabettin Süleyman´ın İspanyol gribine yakalanarak iki üç gün içinde hayata gözlerini yummasıyla noktalanır.