Osman Aydoğan


Bir sabiyyenin ?´Gözyaşları´´ (5)


Ancak 27 yaşında 3 çocuk annesi bir genç kadın olarak döner İzmir´den. Bir süre sonra çapkınlıklarıyla bezdiren hayırsız kocadan boşanmasına izin çıkar. Mehmet Ali Bora´ya duyduğu aşk ve nefret hislerinin tümünü şiirlerine yansıtan İhsan Raif Hanım, ilk eşine olan hislerini şu mısralarla dile getirir: ?Sabreyle Ali, bir gün olup mat olacaksın; Ölsen dahi sen lanet ile yad olacaksın.? Bir başka yerde de şöyle isyan eder Mehmet Ali´ye: ?´Bana çok karalar sürdün, çıldırdın iftiharından Korkmaz mısın mazlumun inkisarından´´ İhsan Raif Hanım derin derin düşünür... Ona göre bu olayları başına getiren şey neydi? İhsan Raif´in hatıralarında ?Arap Bacıların komplosu? olarak anacağı olayda, yani kendisi tamamen masumken ve konağa içeriden yardım almaksızın girmek mümkün değilken, yetişkin bir erkeğin konağın en mahrem odalarına kadar, elini kolunu sallaya sallaya girmesi nasıl mümkün olmuştu? Yardım edenlerin derdi neydi? Yine İhsan Raif Hanım´dan dinleyelim: ?Kalfaların hasetliğinin temelinde kadim bir âdetin yol açtığı çekememezlik duygusunun yattığını hain sırdaşım Gülru Cariyenin anlattıklarından çıkardım: Mısır taşrasından olan Arap kalfalar İstanbul´a geldikten sonra İstanbul kadınlarının sünnet edilmediğini, o kâbusu yaşamadıklarını hayretle görmüşler; Mısır kadınlarının başına gelen bu gayri tabii halin onları diğer hemcinslerine karşı kıskandırdığını, ruh hallerini bozduğunu, ekseri evlenemeyip mesut olamamalarını buna bağladıklarını, evlenenlere karşı derin bir haset beslediklerini ima etmişti... Kalfalarımızın gülen yüzlerinin derinlerinde, meğer çocuk ruhlarına vurulan bir darbenin yarattığı menfi duygular ağının, belki kin ve acılar yumağının çöreklendiğini sonradan fark ettim. Onüç yaşındaki bir çocuğun istikbalini karartan tuzağa ancak böyle talihsiz ruhlar destek olabilir.? 19. yüzyılda bile 13 yaşında zorla evlendirilen bir sabiyyenin (küçük kız) ruhunda kopan fırtınalar, kıyametler işte böyle? Aldığı eğitim sayesinde İhsan Raif Hanım duygularını dışa vurabilmiş, duygularını şiire, edebiyata dökebilmiştir... Ya duygularını dışa vuramayanlar? Çocuk yaşta genç kızların o meşum, o çaresiz intiharlarının nedeni nedir sanıyorsunuz ki? Günümüzde de böylesi bir geleneğe, böylesine insanın içini karartan bir tuzağa İhsan Raif Hanım´ın söylediği gibi ancak Arap kalfalar gibi böylesine talihsiz ruhlar destek olabilir... Yazar Mehmet Öklü son olarak kitabını şöyle bitirir: ?´İhsan Raif Hanım, başını Aşiyan yamaçlarına dayamış kabrinden Boğaz´ın mavi sularını, yeşil korularını, asude göklerini dinliyor. Ziyaretçileri mezar taşındaki bin bir ismini andığı Rabb´ine yakaran mısralarını, 4 Nisan 1926 yazan ona vuslat tarihini heceliyor. Onun insani hüznüne, vicdani hüsnüne, deruni yasına bürünmüş derin sessizlik, kıyamete kadar bitmeyecek nöbetini sürdürüyor. Raif Kızı İhsan Hanım! Hecenin, aşkın, hüznün, taze Türkçenin, vicdanın, ezanın ve şühedanın şairi! Kimseye şikâyet etmeden kendi halinde ağlayan, ?Gözyaşları´nın bestekârı. Nişantaşı´nın, İzmir´in, Davos´un mahzun gelini! ?Öz dilinin lisanı´na getirdiğin güzelliği, musikimize hediye ettiğin gönül telimizi titreten ölümsüz nağmeleri dinledik. Elmas taşları gibi saçılan gözyaşlarının boşa akmadığını gördük. Firari feryatlarının vicdanlardaki yankısını duyduk, milletine de duyurmak, göstermek istedik. Yaşadığın, sevdiğin semtin Nişantaşı´nda komşun Nigâr Hanım´a gösterilen vefa gibi, bir sokakta İhsan Raif Hanım adını görmek istediğimiz gibi. Hecenin Beş Şairi´ni anarken, onların ablası olarak en başta senin ismini görmek, seninle beraber altı hece şairinin adını saymak istediğimiz gibi. Hassas ruhun şad, harap gönlün abad olur ümidiyle?´´ İhsan Raif Hanım, daha çocukken Nişantaşı´nda Taş Konak´ta hocası Rıza Tevfik ile hocasının bir şiiri üzerinde çalışıyorlardı. Hocası Rıza Tevfik´in şiiri şöyleydi: ?´Yürü be hey bî vefâ hercâî güzel Gönlüm o sevdâdan vaz geldi geçti Soldu açılmadan gonca-i emel Sonbahar´a erdik yaz geldi geçti´´ İhsan Raif Hanım hocasına bu şiire Türkçeyi kullanmak adına şu düzeltmeyi yapmak istediğini söyler: ?´Hocam, ?bî vefa´ yerine ?vefasız´ desek, şiirin havasına daha uygun olmaz mı? Çünkü bu iç sızlatan bir şiir hocam? Vefasız dersek ?´sız´´ ekiyle mevcut sızıya bir sızlama daha eklenip gönül sızısı artmaz mı?´´ İhsan Raif Hanım bu sözleriyle sanki kendi hikâyesini anlatırdı. Çünkü bu hikâye iç sızlatan bir hikâyedir... Çünkü bu hikâye mevcut sızıya bir sızlama daha ekleyip gönül sızısını artıran bir hikâyedir? Çünkü bu hikâye bir gelenek adına hâlâ toplumun ruhunu inim inim inleten, toplumun vicdanını sızım sızım sızlatan bir hikâyedir... Ey hecenin, aşkın, hüznün şairi! Hassas ruhun şad, harap gönlün abad olsun!