Osman Aydoğan


Bir çift güvercin havalansa? (2)


Mahkemeye çıkartıldıklarında aleyhlerinde hiç bir delil yoktur Rosenberglerin. Tıpkı Kafka´nın ?´Dava´´sı gibi? Bir tek aynı suçtan yargılanan bir kişi ile aynı gün aynı otelde kaldıkları belirlenmiştir fakat otel o gün doludur ve sadece bu çift yargılanmaktadır. Rosenbergler bu asılsız suçlamalara gülüp geçerlerken jüri kararını açıklar: idam. Karar açıklandıktan sonra dünyanın her tarafından ABD´ye milyonlarca protesto mektupları yağmaya başlar ´´onlar suçsuz bırakın onları´´ diye. Pablo Picasso, L´Humanité dergisinde; ?Saatler önemli. Dakikalar önemli. İnsanlığa karşı bu cürmün işlenmesine izin vermeyin!? çağrısında bulunurken Jean Paul Sartre, Albert Einstein, Bertold Brecht, Jean Cocteau, Frida Kahlo gibi pek çok aydın tepkilerini ortaya koyarlar. Papa XII. Pius, ABD Başkanı Eisenhower´dan infazın durdurulmasını talep eder. ABD yönetimi gelen bu uluslararası tepkiden çekinir ve çifte bir öneri sunar: ?´Suçunuzu kabul edin cezanız 30 yıla düşsün.´´ Çift kabul etmez. Daha sonra yapılan 20 yıl teklifi de kabul edilmez. Son yapılan teklif ise, Bayan Rosenberg´in bütün suçu eşine yüklemesi karşılığında serbest bırakılması şeklindedir ancak bu da reddedilir. Bu teklifler idam gününe kadar devam eder. Rosenberg çifti her seferinde gelen benzer teklifleri reddederler. Öyle ki, Ethel Rosenberg, yaşamının bağışlanacağı yönünde yapılan bir teklife de şu karşılığı verir: ´´Ey yoldan çıkmış para yiyiciler, ey satılmışlar, ey bu güzel dünyamızı kirleten iğrenç, kötü insanlar, işte size yanıt: sizin lanetlenmiş lütfunuza başım eğik yaşamaktansa kocamla birlikte ölmeyi yeğlerim.´´ Savcının ?´hükümetle işbirliği yapmaya hazır olursanız, elde af için bir gerekçe olurdu´´ sözüne Ethel şu yanıtı verir: ?´Elektrikli sandalyede idam edilme tehdidiyle ne sizin saygınlığınızı kurtaracak kadar gözümüzü korkutabilirsiniz, ne de biz yurttaşlar olarak hakkımız olan adaleti talep etmek yerine çirkin, kirli bir pazarlık yaparak gittikçe daha sık uygulanır hale gelen antidemokratik polis devleti yöntemlerine ortak oluruz. Bu Hitler Almanya´sında geçerli olabilir, ama özgürlük ülkesinde değil. Gerçekten büyük ve gerçekten onurlu bir ulusun görevi, haksızlığı gidermektir, haksızlığa uğramış olanlardan, istemeye istemeye hayatlarını bağışlamak için haraç talep etmek değil." Rosenberglerin çocuklarına ve dostlarına ölümü beklerken cezaevinden yazdıkları hapishane mektupları oğulları Michel ile Robert Meeropol (Anne ve babalarının ölümünden sonra soyadlarını değiştirmek zorunda kalırlar ve aile dostları Meeropol´un soyadını alırlar) tarafından ´´We Are Your Sons´´ adıyla 1976 da yayımlanır. Bu kitap ülkemizde de ?Rosenbergler? adıyla basılır. (Gözlem Yayınevi, 1979) Bu kitaptan bazı bölümler: "Barış, ekmek ve gül için savaşta, celladı sakin bir onurla, güvenle ve geleceğe bakarak bekliyoruz. İnancımızı yitirmeyeceğiz her zaman olduğu gibi." "...(kendimi) davamızla ilgili hayallere kaptırmıyorum, çünkü biliyorum ki ancak halkın örgütlü baskısı bizi kurtarabilir ve iki masum insanın öldürülmesine yol açacak korkunç siyasi suçu açığa çıkarabilir. Biz gerçekte herhangi bir suç işlemediğimiz için, bu rezil komploya alet olmaya ve sırf ülkemizdeki savaş isterisi tırmandırılıp dünya barışı perspektifleri kötüleştirilsin diye başka masum ilerici insanlara karşı yalancı şahitlik yapmaya yanaşmayacağız.´´ "Sevgili kocacığım, (...) bu alçaklık ve rezalete duyduğum hisleri herhangi bir şekilde dile getirmek zorundayım. Güzel yurdum, başın eğik, özgürlük güneşi battı, halkın yas tutuyor! Faşizm tehlikesi dev gibi ve tehditkâr bir şekilde üstünde yükseliyor, toplama kampları şimdiden hazırlanıyor! Ah, kız ve erkek kardeşlerim, altında yaşamak zorunda kaldığınız bu korkunç tehlikeyi kaçınız kavrayacak; kaçınız korkuyla haykıracak: ?mahvolduk!´. Kaçınız birleşik öfkeyle ayaklanıp bu haksızlığı telafi edeceksiniz." "Şu konuda gayet açık olmalıyız ki, biricik umudumuz halktadır. Bizi tehdit eden idam kararının çıplak terörü bunda hiçbir şeyi değiştirmez. Sadece halk, bu legal linç cinayetini engelleyebilir..." "Yarışın sonu nereye varacaksa varsın, ister koşucu sayılalım ister kaçıcı, dürüst kişiler dışında hiçbir şey sayılmamıza izin verdiğimiz görülmeyecektir. Dürüstlüğümüzden ödün verdiğimiz asla söylenemeyecektir.." İdam günü gelir çatar.