Osman Aydoğan


Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam


Seyyid İmadeddin Nesîmî Bir önceki yazımda Türk halk edebiyatında iki tane Nesimî´den bahsetmiş ve genellikle bu iki Nesimî´nin birbirine karıştırıldığından söz etmiştim. Bunlardan birisi 14. yüzyılda Bağdat´ta doğmuş, Halep´te derisi yüzülerek öldürülmüş olan tasavvuf şairi Seyyid Nesimî, diğeri ise 17. yüzyılda yaşadığı sanılan ve yaşamı pek bilinmeyen asıl adı Ali olan Kul Nesimî idi... Bir önceki yazımda sizlere bu Nesimî´lerden Kul Nesimî´yi anlatınca bugün onun adaşı ve başlıktaki dizelerin sahibi tasavvuf şairi Seyyid Nesimî´yi de anlatmasam, onu sizlere tanıtmasam olmazdı... İşte size Seyyid İmadeddin Nesîmî... Seyyid İmadeddin Nesîmî 15. Yüzyılda Bağdat´da doğmuş, Anadolu´da yaşamış bir Türk ozandır. Bağdat´ın ´´Nesim´´ kasabasında doğduğu için ´´Nesimî´´ mahlasını kullandığı rivayet edilir. Şiirlerini Türkçenin dışında Farsça ve Arapça lisanında da yazmıştır. Nesîmî hep dolaşmış Anadolu´yu. Bu yüzden Tebrizli, İranlı, Bağdatlı, Azerbaycanlı gibi yakıştırmalar hep Nesîmî´nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesîmî Türkiye´de olduğu gibi Mezopotamya ve Azerbaycan´da da çok önemsenir. Bakü´de dikili bir heykeli vardır. Nesîmî sıradan bir ozan değildir, kendisini yetiştirmiş, kendisinden önce gelen bütün ozan ve bilginleri incelemiş, hem Mevlânâ´yı, Yunus´u okumuş hem de onların şiirlerinde geçen Hallacı Mansur´a büyük bir hayranlık duymuş, Hallac gibi ??Enel Hak´´ demekten çekinmemiştir. Garip ve acayip ama kâmil ve ârif, erdemli ve nükteden bir kişi olduğu bilinmiştir. Onun için çeşitli kişilerce atfedilen ?´İmadeddin´´ (veya İmadüddin) (dinin direği), ?´Muslihüddin´´ (dini ıslah eden) gibi nitelemeler Nesîmî´ye duyulan saygı nedeniyle kullanılan unvanlar olmuştur. Bilindiği gibi, Hz. Muhammed´in kızı Hz. Fatıma´dan doğmuş ve Hz. Ali´nin oğlu Hüseyin soyundan olanlara ?seyyid? denilmektedir. Seyyid Nesîmî´nin gerçek bir seyyid olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Bir şiirinde: ?´Gerçi bugün Nesîmî´yem, Haşimî´yem, Kureyşi´yem, Bundan uludur âyetüm, âyet ü şâna sığmazam.´´ (Bugün adım Nesîmî diye anılıyor ama ben aslında Haşimi kabilesinin, Kureyş sülalesindenim. Benim varlığım (âyetim) görüntülere ve şana şöhrete sığmaz ki.) diyen Nesîmi, seyyid olmaktan çok Hz. Peygamber´e duyduğu sevgi ve bağlılıktan dolayı söylediği kabul görür. Nesîmî, âlemin sürekli bir devrine ve olayların bu devir esnasında meydana geldiğine ve Tanrı´nın bir insanın yüzünde yansıdığına ve insanın özünün Tanrı´da olduğu görüşüne inanır. Nesîmî, Tanrı´nın insanın içinde olduğunu, insanın Tanrı´yla bütünlük gösterdiğini Kur´an ayetlerine dayanarak ispatlar, Kur´an´ı basitçe yorumlamanın, basitçe okumanın yararı olamayacağını, onun bilinçli ve yorumsal bir tavırla okunması gerektiğini söyler... Nesîmî´ye göre kendini bilen, varlığının özünü bilen her insan konuşan bir Kur´an´dır. O´nun için insan, Tasavvuf diliyle ??Kur´an´ı natık´´dır. Kendini bilen, varlığının derinliğinde saklı sırları, olgunlukları kavrayan bir insan için en yüce ibadet, özünün sonsuzluğundaki anlama saygı göstermektir. Nesîmî´ye göre insan yeryüzünde Tanrı´nın temsilcisidir. Kutsal kitap Kur´an´da Tanrı insanı kastederek meleklerine şöyle der; ??Ben yeryüzünde bir halife (benim temsilcim) yaratacağım.´´ (Bakara Suresi 30. Ayet; ?´Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.´´) Bilenler bunu böyle bilirler; Mansur gibi (Enel Hak-Ben Tanrı´yım-), Cüneyd-i Bağdadî gibi; (leyse fî cübbeti sivallah ? cübbemin altında Allah´tan başkası yoktur.-) Timur´un Anadolu topraklarına saldırısı sonucu Nesîmî ne yazık ki Halep´e gider, Halep topraklarında ölümün kucağına düşer. Nesîmî Halep´te de düşüncelerinden taviz vermez. Nesîmî´nin Kur´an´ı yorumlarken yaptığı reformist görüşü nedeniyle her devirde olduğu gibi kendisini ??zındık´´ ilan etmekten çekinmeyenler onun aleyhinde propagandalar yayar ve Memluk Sultanına (Nasirüttin Ferec) şikâyet ederler.