Osman Aydoğan


Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam (2)


Halep´te Nesîmî, hep zındıklıkla, sapkınlıkla suçlanır, ancak onun görüşlerine kimse yanıt veremez. Her devirde benzeri olduğu gibi cevap olarak Halep Müftüsü´nün fetvasıyla derisinin yüzülmesi kararı verilir. ?´Zındık´´, Abbasiler dönemine ait Fars kökenli bir kelimedir. Allah´ın varlığını inkâr eden veya ortak koşanlara, küfrü¬nü gizleyip İslâm´ını açıklayanlara ve Kur´an etrafında şüpheler uyandıran herkes için kullanılan bir deyimdir. Ancak zamanla İslam´daki her türlü yeniliğe, reforma ve yoruma karşı bu deyim kullanılır olmuştur. Seyyid Nesîmî Divanı´nda bir dize ile kendisine zındık diyenlere şöyle sesleniyordu: ?´Ey güzelden ve dinden yana olanlar bana sövmeyin Görmezse gözün beni kör değilse görür beni´´ Halkın gözü önünde Nesîmî´nin derisi yüzülür. Nesîmî hiç sesini çıkarmaz. Sonra ortalığa bırakılır Nesîmî. Daha sonra Nesîmî yüzülen derisini sırtına örtünerek Halep sokaklarında insanların korkunç bakışları arasında yürümeye devam eder. Hatta şöyle bir söylenti kulaktan kulağa yayılarak bugünlere ulaşır; Nesîmî yüzülürken hıncını alamayan fetva müftüsü şöyle der; ?Bunun kanı pistir, bir uzva damlasa o uzvun kesilmesi gerekir.´´ Tam bu sırada Nesîmî´nin bir parça kanı katil müftünün şahadet parmağının üstüne sıçrar. Meydanda bulunan halk, ??Müftü efendi fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi gerekir´´ der. Bunu duyan katil müftü ??nesne gerekmez´´ diyerek parmağındaki kanı yıkayarak ortadan kaldırır. Bunun üzerine Nesîmî şöyle seslenir: ??Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz´´ (Zahid: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren anlamına gelen Arapça sıfat. Sarpa sayarlar: baştan aşağı soyarlar) Nesîmî´nin derisini yüzerlerken çok kan akar. Rengi sapsarı olunca, çevresindekiler: ??Rengin neye sarardı´´ derler. Nesîmî de; ??Ben sonsuzluğun ufkunda doğan aşk güneşiyim. Gün batımında güneş her zaman solar´´ diye yanıt verir. Nesîmî, sırtında derisi giderken yolda karşılaştığı biri: ?Bu ne hal, nereye gidiyorsun?? diye sorunca, yüzülmüş derisini göstererek ?Biz aşk Kâbe´sinin gerçek yolcularıyız, ihramımız da budur? dediği söylenir. Nesîmî´nin ölüm tarihi olarak 1404 yılı bilinir. Nesîmî´nin ölümü ardından Türkmen Alevileri mehdi, gayip erenleri, Tanrı´ya çekildi, gökyüzüne süzüldü, kendisine geldi, kendisiyle bütünleşti derken Halep halkı Nesîmî´nin Halep´in on iki kapısından on ikisinde de aynı anda çıktığını söylerler. Tekkesi ve türbesi derisinin yüzüldüğü yerdedir. Nesîmî´nin ?´Nesîmî Divanı´´ (Seyyid Nesimi Divanı, Can Yayınları, İstanbul, 2000) isimli şiir kitabı ve ?´Mukaddimet-ül-Hakayık´´ (Seyyid Nesîmî ve Mukaddimetü´l Hakâyık, Kabalcı Yayınevi, 2010) düzyazı bir yapıtı ile ?´İnsan´´ adlı bir risalesi olduğu bilinmektedir. Nesîmî gibi ruhlar içindeki yaşadıkları yüzyıla ait değildirler; çünkü kendi çağdaşları arasında, onların derinliklerini ve yüceliklerini anlayabilecek olan ruhları pek bulamazlar. Nesîmî´leri Emevi´nin bedevi kültürü içinde asimile olanların zaten anlaması da pek mümkün değildir. Giordano Bruno derdi zaten ?´anlamak zordur´´ diye. Bir şiirinde de Nesîmî bunu şöyle yazar: ?´Hiç kimse Nesîmî sözünü fehm edebilmez (fehm etmek; anlamak) bu kuş dilidir bunu Süleyman bilir ancak.´´ Nesimî hakkında daha fazla bilgi için Abdülbaki Gölpınarlı´nın ?´Nesimî, Usûlî, Rûhî´´ (Kapı Yayınları, 2014) (Kitap adında ismi geçen Usûlî; Nesimi´nin takipçilerinden, Rûhî ise Bağdatlı süfi Divan şairleridir), Reha Çamuroğlu´nun ´´Sabah Rüzgârı´´ (Doğan Kitap, 2000) ve Hüseyin Ayan´ın ´´Nesimî´´ (Türk Dil Kurumu Yayınları, 2014) eserleri incelenebilir. Ahmet Hamdi Tanpınar´ın hakkında "Allah her millete Yunus ve Nesimî gibi şairler vermez" dediği şairdir Nesimî... Seyyid Nesîmî için; Kastamonulu Latifî, Tezkire-i Latifî´de (Tezkire-i Latifi, Kastamonulu Latifi, 1894) ?Aşk meydanının korkusuzu ve cesaretlisi, muhabbet Kâbe´sinin büyük fedaisi, seyyidlerin uyulmaya lâyık olanı Seyyid Nesimi´dir?, İrène Mélikoff da ?´Hacı Bektaş, Efsaneden Gerçeğe´´´ (Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, 1999) isimli kitabında ?´O Türk Hallâc-ı Mansûr´dur.´´ der. Başkalarının onu tanıtmak için hakkında bir şey söylemelerine gerek yok aslında. Aşağıda verdiğim dizeleri Nesimδnin gerçekte tam olarak kim olduğunu anlatır. Anlayana tabii ki! ?´Çün bildin mü`minin kalbinde Beytullah var, Niçin izzet etmedin, ki ol evde Allah var?. Her ne var âdemde var, âdem´den iste Hak´kı sen!. Olma iblis-i şakî, âdemde sırrullah var!." Seyyid Nesîmî gibi Kur´an´dan bu denli yararlanan başka bir Türk şairi yoktur. Mevlânâ´nın Seyyid Nesîmî´yi anlatırcasına bir sözü vardır; ??Her devirde peygamber yerine bir velî vardır. Bu sınanma kıyamete kadardır.´´ İşte Nesîmî böyle bir velîdir. İşte bu kadar büyüktür Nesimî. Bu mülke çok şair gelip geçmiştir ama Nesimî gibisi çok az gelmiştir. Kendisinde iki cihan sığmıştır ama bir kendisi bu cihana sığmamıştır... Nûr içinde yatsın.