Osman Aydoğan


Ben çok çooook uzaklardayken


(Eşinden, sevdiğinden, çocuklarından ayrı olup da çok çoook uzaklarda görev yapan asker ve emniyet mensuplarına ithaf edilmiştir.) *** Çok sevdiğim bir Azeri türküsü vardı; ´´Ayrılık, ayrılık, aman ayrılık...´´ diye? Buradaki tek sıkıntım hayattaki tek varlığım ailemden, yeryüzünde her şeyden çok sevdiğim eşimden, çocuklarımdan ayrı olmam... İki kızım, henüz ufacık, küçücük, minicik, kokuları her an burnumda tüten iki kızım? Görmeyeli onları uzuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuun bir süre oldu... ´´Ayrılık, ayrılık? Yaman ayrılık...´´´ Zaman, mekân ve bilinç arasında doğrusal bir bağlantı olduğuna ben de inanırım ve zaman zaman da yaşarım... Anlatılası, izahı, mantığı oldukça güç, diyalektik düşünürüm, ama bu metafizik bir duygu; Aynı mekânda belirli bir bilinç seviyesine ulaştığımda zaman boyutu kaybolur, aynı zamanda belirli bir bilinç seviyesine ulaştığımda da mekân boyutu kaybolur... Sanki zaman ve mekân sınırlaması olmayan gaybdaymışım gibi gelir bana? Çok sık yaşarım ben bunu, bu duyguyu... Gerçek dünya ile gerçek dışı dünya arasında, bir ´´ hâyâl´´ dünyası ile bir ´´gerçek´´ dünya arasında, ?´bilinç´´ ile ?´bilinç dışı´´ arasında gider gider gelirim... Asaf Hâled´in ´´Mâra´´ isimli şiirinin son kısmında olduğu gibi; ´´Ne uykudayız ne uyanık´´ Ne uykuda olurum, ne de uyanık... Şiirde olduğu gibi ne uykuda ne de uyanık olduğum zamanlarda, eşime, çocuklarıma olan özlemim doruğa ulaştığında, bilincim yoğunlaştığında, bana uzaklıklar kaybolur, mekân kavramı yok olur, eşimin yanına gider, eşim, kızlarım uykudayken, görüntülerini doyasıya gözlerime dolunca kadar karanlıkta yüzlerini seyrederim? Yine de eşime, kızlarıma bakmaya doyamadan, bir öpücük kondurup yanaklarına, saçlarını usulca okşayarak ayrılırım yanlarından? İşte o zaman 1942 yılında beş arkadaşıyla birlikte kurşuna dizilen, kurşuna dizilmeden iki saat önce ?´Veda´´ adıyla ??Karıma´´ isimli şiiri yazan Nikola Vaptsarov´un şiiri gelir aklıma; ?´Rüyalarında geleceğim bazen beklenmedik bir konuk gibi uzaktan. Sokakta bırakma beni kapıyı sürgüleme üstümden. Usulca gireceğim. Oturacağım ses çıkarmadan, gözlerimi dikeceğim seni görmek için karanlıkta. Sana bakmaya doyunca, bir öpücük konduracak ve çıkıp gideceğim.´´ İşte o anlar, özlemimin doruğunda olduğumda, bilincimin yoğunlaştığında, bilinç ile bilinç dışı arasında kaldığımda; ertesi günü eşim telefonda; gece rüyasında iş elbisemle, kaskımla gelip, gece uykusunda, yanı başına oturduğumu, yanağına bir öpücük kondurduğumu ve saçlarını usul usul okşadığımı söyler? Zaman zaman da, ne uykuda ne de uyanık olduğum zamanlarda eşim bana gelir, kızlarım yanı başımda durur, ellerini tutarım ellerini? ´´Ayrılık, ayrılık? Yaman ayrılık...´´ Eşime özlem duygularım, asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu olan A. Kadir´in o çok sevdiğim dizlerini aklıma getirirdi? Şöyleydi dizeleri A. Kadir´in; ?´Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular, rüzgârlara, kuşlara, bulutlara yakın, senin etinden, tırnağından ayrı, senin kokundan uzak.´´