Osman Aydoğan


Bağır, bağır, bağır; sabaha kadar? -3-


Sanırsınız ki tablodaki arka planda görülen kara dumanlar ve alevler ülkede patlayan bombalardan göğe yükselen dumanlardır, göçen maden ocaklarından göğe yükselen tozlar, dumanlardır, kızlarımızın yanan yurtlarından göğe yükselen alevlerdir, insanlarımızın kara bahtıdır, bir yangın yerine dönen ocaklarından çıkan kara dumanlardır... Şair Orhan Veli ?´Sabaha Kadar´´ isimli şiirinde şöyle derdi: ?´Şeytan diyor ki: ?Aç pencereyi; Bağır, bağır, bağır; sabaha kadar.´ ?´ Bu nedenledir ki ölen, yiten, harcanan, ziyan edilen her insanımız kendimizmişçesine, diri diri yanan her çocuğumuz canımız, ciğerimizmişçesine sabahlara kadar içimizden sessizce bağır, bağır, bağır, bağırıyoruz? Ancak 150´liklerden Rıza Tevfik Bölükbaşı´nın (namı diğer Feylozof Rıza) sürgünde iken oğluna yazdığı şiirde olduğu gibi: ?´Feryadıma karşı aks-i sada yok, Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.´´ Yüreklerimiz alevleri gökyüzüne yükselen birer yangın yeri haline gelmiştir? Bu feryada, bu figana karşı bir aks-i sada yoktur... Bu yangın yerinde sorumluluk sahibi bir vicdan, vicdan muhasebesi yapacak bir sorumluluk sahibi yoktur, yerine sadece yangınlardan arta kalmış soğuk, somsoğuk kalın bir kül tabakası vardır? Ve bu çaresizliği resmedecek, tarihe bir kanıt olarak sunacak Edvard Munch gibi sanatçılarımız da yoktur. Böylesi sanatçılarımız da olmadığı için beyninizde takılmış bir plak gibi dönüp durur Aşık Mahsuni Şerif´in söylediği bir Kahramanmaraş Afşin türküsü: ?´İşte gidiyorum çeşm-i siyahım Önümüzde dağlar sıralansa da Sermayem derdimdir servetim ahım Karardıkça bahtım karalansa da´´ İşte bu nedenlerdir ki sabahlara kadar içimizden sessizce bağır, bağır, bağır, bağırıyoruz?