Osman Aydoğan


Aşk Vurgunu Bir Yazar; Mehmet Rauf ve ?´Eylül´´ (2)


?´Bir Zambak´ın Hikâyesi´´ isimli müstehcen romanı ile düşüşe geçer Mehmet Rauf. Yine Halid Ziya onun ?´sevimliliğini´´ ve ?´zavallılığını´´ bu aşk tutkusuna bağlar ve şöyle yazar: ?´Aşkları sanatını kemire kemire ve onu kemirirken kendi mevcudiyetini yıpratdıra yıpratdıra akıbetlerin en feciine uğrattı.´´ Hüseyin Cahit Yalçın da onun aşklarını bir mecusî tapınağının sönmez ateşine benzeterek ?´onda esas olan yanmaktı´´ der. Agâh Sırrı Levend´e göre Mehmet Rauf´ta asıl amaç sevmek ve sevilmektir. Buna ulaşmak her zaman kolay olmadığı için yaşamın türlü emelleriyle karşılaşıldığında Mehmet Rauf´ta pişmanlıklar ve şikayetler başlar. Tevfik Fikret´in aracılığı ile kurduğu aile ocağını ilk yıllarından itibaren harabeye çevirmiş, genç karısını küçücük çocuğu ile ortada bırakarak o kadından bu kadının peşinde dolaşmaya başlamış ve bu sıralarda İstanbul´un güzelliği, zarifliği, kibarlığı ile tanınmış hanımlardan birine âdeta karasevda denilebilecek bir aşkla tutulup meramına eremeyince intihara kalkışır. Şu söz Mehmet Rauf´a aittir: ?´Her güzel şey kalbimde başka bir yara açar.´´ Mehmet Rauf aslında aşka âşıktır Mehmet Rauf annesini çocuk denecek yaşta kaybeder. Bu nedenle o âşık olduğu kadınlarda anne şefkati ararken, bunun yanında kadında bilgi, kültür, incelik ve zarafet de arar. Mehmet Rauf bu arayışını ?´Siyah İnciler´´de şu şekilde ifade eder: ?´Bir ihtiyaç, derin, dayanılmaz, zalim bir ihtiyaç, ele geçmesi hayal olan bir kadın ihtiyacı ruhumu yakıyor; bir kadın, kalbimin bütün yaralarını saracak nazik ellerle, avutulmaz yaşlarını unutturacak sıcak bakışlarla, ruhumun bu hüzün boşluğunu dolduracak ince bir kalple bir kadın; bir kadın ki bütün harap olmuş gençliğime samimi gözyaşlarla ağlasın, dizinde hayatımın bütün elemlerini ağlayabileyim; bir kadın ki bu yalancı sözlerin, ağlayan emellerin, âh eden ümitlerin yaslarını şefkat ve bağlılığı ile avutsun. Bu vefasız, bu kalpsiz kadınlardan, hatta aşklarıyla, hatta vefalarıyla bile zehirli yaralar açan, gençliğimin bütün hararet ve sevgisini söndüren bu kadınlardan gelen acılarımı göğsünün üstünde ağlaya ağlaya unutayım... Böyle bir kadın ihtiyacı ile bütün gençliğim işte mahvoluyor: Ölüyorum. Bir kadın ki bir kardeş olsun, bir eş olsun; yok yok bir anne olsun, bir anne ki her şeyiyle bir kadın, fakat kalbiyle, vefasıyla bir anne...´´ Burada Necip Fazıl´ın ?´Sayıklama´´ isimli şiirinde son dizesinde geçen; ?´Ne olurdu bir kadın, elleri avucumda, Bahsetse yaşamanın tadından başucumda...´´ ifadeleriye bir benzerlik vardır ki Necip Fazıl Mehmet Rauf´tan sonra yazmıştır. Mehmet Rauf´un romanları dışında yazdığı yüz otuz iki hikâyesi vardır. Bu hikâyelerinin hepsinde kadın, aşırı duyarlılık, karşılıksız aşklar, ihanetler, alınganlık, hastalık, ölüm fikri ve intihar gibi kötümser bir atmosfer hâkimdir. Mehmet Rauf ?´Yarıda Bırakılmış Bir Romanın İlk Bâbı´´ isimli hikâyesinin karamsar kahramanını şöyle konuşturur: ?´Zavallı şair, sen hastasın, ben hastayım, hepimiz hastayız... Çünkü asrımız hasta.´ Edebiyatçı Selim İleri´nin yazar Mehmet Rauf´u anlattığı, yazarın ´´Eylül´´, ´´Kimsesizliklerim´´ ve ´´Siyah İnciler´´ isimli eserleri üzerine seksenli yıllarda yazdığı ?´Aşk vurgunu bir yazar´´ adında güzel bir yazısı var.