Osman Aydoğan


Almanya, acı dost! (7)


Bütün bu yaşananlar da 1990´lı yıllara aitti... Şimdi gelelim 2000´li yıllara... 2000´li yıllarda ise 11 Eylül sonrası ABD ve Batınının ?´Ilımlı İslam´´ politikası gereği AKP Hükümeti ve onun Başbakanı hem ABD hem AB ve özellikle Almanya tarafından desteklenmiş, korunmuş, hatta pohpohlanmış ve var olan sorunlar ise görmezden gelinmiştir. Hatta o tarihte Almanya Başbakanı olan (SPD´den, sosyal demokrat) Gerhard Schröder tarafından 3 Ekim 2004´te şimdi karşı oldukları o zamanki Başbakan Tayyip Erdoğan´a ?Yılın Avrupalısı? ödülü verilirken şöyle söyleniyordu: ?Daha fazla özgürlük, daha az devlet müdahalesi, insan haklarının daha iyi gözetimi için verdiğiniz destek, ?Avrupa´ya taviz olsun´ diye değil, bizzat sizin kendi inançlarınızdan, düsturlarınızdan kaynaklanan atılımlar Sayın Başbakan... Almanya´nın desteğine güvenin!? Bugün yerden yere vurdukları Cumhurbaşkanı Erdoğan´ı o günlerde hem de solcu Gerhard Schröder tarafından ´´Büyük reformcu politikacı´´, ´´İnançlı bir demokrat´´ ve ´´Yılın Avrupalısı´´ diye yere göğe sığdıralamıyordu. Pragmatizm işte böyle bir şeydi... Batı´nın çıkarı olduğunda ilkeleri, prensipleri ayaklar altındaydı... Yine ABD ve Batı´nın ´´Ilımlı İslam´´ politikaları gereği Hükumet ve ABD´nin kucağına oturmuş FETÖ işbirliği ile başta TSK olmak üzere ülke içinde ne kadar ulusalcı, aydın, laik kurum, kuruluş ve kişi varsa antidemokratik uygulamalarla hak, hukuk ve adalet katledilerek darmadağın edilmiştir. Şimdi Türkiye´deki antidemokratik uygulamalar ve hak ihlalleri ile ilgili olarak kıyameti kopartan Almanya´dan o zaman ülkede bu hukuksuzluklar yaşanırken, hukuk, adalet ve demokrasi katledilirken zerre bir itiraz gelmemiştir. Pragmatizm işte böyle bir şeydi... Batı´nın çıkarı olduğunda ilkeleri, prensipleri ayaklar altındaydı... 1990´lı yıllardaki PKK operasyonları nedeniyle yaşanan Türk - Alman gerilimini uzun uzun anlattım... 2000´li yılların başında Türkiye tarafından PKK´ya karşı aynı operasyonların daha fazlası, daha büyüğü, daha kapsamlısı yapılmış olmasına rağmen ne ABD´den ne Batı´dan ne de Almanya´dan tek bir itiraz bile gelmemiştir. Bunun nedeni ise ABD, Batı ve Almanya´nın ´´Ilımlı İslam´´ politikaları idi.. Pragmatizm işte böyle bir şeydi... Batı´nın çıkarı olduğunda ilkeleri, prensipleri ayaklar altındaydı... Çünkü öküz (Ilımlı İslam) ölmüş, ortaklık bozulmuştu... Sonuç olarak; Bu noktaya kadar sergilenen Türk- Alman ilişkilerinin başlangıcından bugüne tarihi, şimdiki durumunun politik çerçevesi ve ilişkilerin şimdiki hali beraber incelendiğinde şu üç tezi ileri sürmek ve bazı değerlendirmeler yapmak mümkündür: Birincisi; Türk- Alman ilişkilerinin niteliği ve niceliğini Rusya belirlemektedir. Rusya Almanya için tehdit teşkil ettiği sürece ilişkiler bir sorun olmadan ilerleyebilmiştir. İlişkilerin en yüksek noktasını teşkil eden Birinci Dünya Savaşı esnasında bile 1917´deki Rus ihtilalini müteakip Rusya savaş alanından çekildikten sonra (Almanya´ya Rus tehdidi kalktıktan sonra) Kafkasya´da Türk ve Alman birlikleri arasında kanlı çarpışmalar meydana gelmiştir. Buna sebep karşılıklı çıkarların çatışması ve hedef Bakü´deki petrol yatakları idi. İkinci Dünya savaşı esnasında Türkiye ayrı bir pakta ait olmasına ve birçok sorunlara rağmen Almanya Rusya tarafından sürekli tehdit edildiği için ilişkiler hiçbir zaman kopma noktasına gelmedi. 1989 yılında Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yukarıda bahsi geçen problemler su üstüne çıktı. 1993/94 yıllarında Rusya´nın Sovyet İmparatorluğunu bir başka form altında tekrar organize etmek isteği ] ortaya çıktıktan sonra ilişkiler tekrar yumuşar gibi oldu Bundan dolayı şu tezi ortaya atabiliriz; Türk-Alman ilişkilerinin niteliği ve niceliği ile Rusya´nın Almanya üzerindeki tehdit derecesi arasında bir bağlantı vardır. Şu an Rusya´nın ilişkilerinin en iyi olduğu ülke Almanya olduğu değerlendirmesi vardır. İkincisi; Türkiye doksanlı yılların başından itibaren ve özellikle 2000´li yılların başında bir sıçrama yaparak Almanya ile beraber yükselen devletler olarak gösterildi. Bu zaman içinde Almanya, Atlantik İttifakı içinde Türkiye ile olan politik ilişkilerinde ihtilafa düşen tek ülke oldu. Her iki ülkenin hayati çıkarlarının bulunduğu Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu´da her iki ülke menfaatleri çatışmıştır. Dolayısı ile ikinci bir tez olarak da şunu söyleyebiliriz; Her iki devletin birden yükselmeleri çatışmalarına hizmet etmiştir.