Osman Aydoğan


Almanya, acı dost! (2)


Yeni Alman politikası İngiltere, Fransa ve Rusya´ya karşı yönlendirilmişti. İngiltere Süveyş kanalını işletmeye açtıktan sonra Almanya, Ortadoğu´da İngiltere ve Fransa ile rekabet edebilmek ve buraya ulaşabilmek amacıyla Berlin - Bağdat demiryolunu inşa etmek istedi. Türkler bu yatırım sayesinde ülkelerinin kalkınacağını umut ederken, Almanya ise bu hattan nasıl istifade edebileceği hesabını yapıyordu. Berlin?Bağdat hattı doğuda İslam ülkelerine kadar ulaşabilirdi. Osmanlı İmparatorluğunu resmi bir ziyaretinde Wilhelm II, 1898´de Suriye´de Almanya´nın bütün Müslümanların koruyucusu olduğunu ilan ediyordu.[9] Almanya´nın amacı Müslümanları kullanarak İngilizlerle mücadele edebilmekti. Değişik niyetlerle de olsa her iki ülke birbirine muhtaçtı. Bu çerçevede ilk Alman askeri delegasyonu 1883 yılında Osmanlı İmparatorluğuna geldi. (Sultan Selim III zamanında Prusyalı Albay von Götz bir Türk topçu birliğini ziyaret etmişti. Yüzbaşı von Moltke ve Teğmen von Bery 1835 yılında Osmanlı´yı ziyaret eden ilk Alman subaylarıydı. Aktif olmadıkları için burada değinilmedi.) Osmanlı ordusunu eğitmek için Birinci Dünya Savaşı´nın sonuna kadar birçok Alman subayı ve askeri delegasyonu Osmanlı İmparatorluğu´na geldiler. Gelen bu Alman subaylar ve askeri heyetler zaman içerisinde politik görevler de alarak Osmanlı ordusunun en önemli mevkilerini işgal ettiler. Bu şekilde Osmanlı Ordusu Almanya´ya bağımlı hale gelmişti.[10]Osmanlı Ordusunda Alman hayranı olan birçok subay vardı. Enver Paşa da bunların arasındaydı. Enver Paşa bir Alman gibi düşünebilecek kadar Alman hayranıydı. Sadece subaylar değil, özellikle birçok osmanlı entellektüeli de aşırı bir Alman yanlısıydılar. PanTürkist Yusuf Akçura, Almanya´nın gelecekte Asya´nın kültürünü pozitif olarak değiştirebileceğine inanmıştı. Daha sonra, İstiklal Marşımızın şairi olacak olan Mehmet Akif´in şu dizeleri kaleme almış olması, ne durumda olduğumuzun en güzel göstergesidir: ?´Değil mi bir anasın sen, değil mi Almansın, O halde fikir ile vicdana sahip insan; Bilir misin ki, senin şarka meyleden nazarın Birinci def´a doğan fecridir zavallıların´´ Bu ikili ilişkilerde Almanya tamamen rasyonel hareket ediyordu. Morgenthau, Enver Paşa ile bir konuşmasını şöyle aktarıyor; Enver Paşa der ki: ?´Türkler ve Almanlar birbirlerini ihmal edemezler. Biz çıkarımız olduğu sürece sizinle beraber olacağız. Sizler çıkarınız olduğu sürece bizlere destek olacaksınız.´´ Enver Paşa bu düşüncesine rağmen rasyonel hareket edememiş ve düşüncesizce Almanlara teslim olmuştu. Alman subaylar Osmanlı Ordusunu eğitirken aynı zamanda 14 Türk subayı da Berlin´e Prusya ordusuna eğitime gönderildi. Osmanlı´daki Alman subaylarının görevleri politik olmasına rağmen (Türkleri Alman hayranı yapmak, Alman silahı satmak ve Sultan´ı ve hükümeti Alman safında tutmak gibi Osmanlı Almanya´da eğitilen bu subaylarından faydalanamadı. Sultan Abdülhamit II hatıratında bu subaylardan memnun olmadığını yazmaktadır. Sultan Abdülhamit´e göre genç Türk subayları Almanya´da kendi özelliklerini, erdemlerini ve niteliklerini kaybetmişlerdi. Onlar Almanya´da Prusya´lı amirlerinin kendilerini yetiştirmek için gayretlerine rağmen alkol içmeyi ve ahlaksız şeyleri öğrenmişlerdi. Bu subaylar yurda dönüşlerinde çok kaba ve kendilerinden daha tecrübeli amirlerine ve arkadaşlarına karşı saygısız davranıyorlardı. (Ne garip bir tesadüftür ki aradan yüz yıl geçiyor, bu sefer ben Alman Harp Akademisinde iki yıl öğrenim görüyorum?) Bu askerî ilişkilerin yanında Osmanlı İmparatorluğu ile Lübeck, Bremen ve Hamburg şehirleri arasında 1839 yılında, Prusya ile de 1840 yılında ticaret anlaşmaları yapıldı.  Bu anlaşmaları müteakiben Osmanlı dış ticaretinde Prusya-Alman payı giderek artarak 1880 yılında %18 olan bu pay 1909 yılında %42´ye yükseldi. 25 yıl içerisinde merkezi Avrupa (Almanya- Avusturya) Osmanlı pazarına hükmeder hale gelmişti. Birinci Dünya Savaşı´ndan önce Osmanlı İmparatorluğu ekonomik ve askerî olarak tamamen Almanya´nın etkisi altındaydı. Bir darbe ile işbaşına gelen İttihat ve Terakki komitesi de tamamen Alman hayranı idi. 1913 yılında İstanbul´a gelen Alman askerî eğitim delegasyonu Birinci Dünya Savaşı´nda Osmanlı ordusunda tamamen bir ?´komuta heyeti´´ haline dönüşmüştü Almanlar Türk harp yönetimini tamamen ellerinde tuttuklarına inanıyorlardı. Gerçekten de Osmanlı Savunma Bakanlığı´ndaki, Genelkurmay´daki, ordu, kolordu ve tümenlerdeki bütün önemli mevkiler Alman subaylarının ellerindeydi.