Osman Aydoğan


Ahmet Haşim ve ?´Bir Günün Sonunda Arzu´´


Ney´in yapıldığı kamışın ortaya çıkışıyla ilgili olarak, tasavvuf edebiyatında bir hikâye anlatılmaktadır. Buna göre Hz. Muhammed, Hz. Ali´ye İlâhî bir sırrı açmış ve kimseye söylememesini tenbih etmiş. Hz. Ali, bu sırrı taşıyamamış ve kör bir kuyuya söylemiş: Varuban çâha Alî bir "hû" didi Özge sırlardan ne ol ne bu didi Cuşiş u şûriş idüp çâhun suyı Cünbîşe girdi ´Alî kimi kuyı Bitdi bir ney anda ol "hû "dan Olup ol çâhun suyı ol demde kan Pes budur ney didugi "hû hû " müdâm Dimedügi hîç gû gû iy hümâm Bir gün adamın biri (ya da bir çoban) bu kuyuda büyüyen bir kamışı kesmiş ve üstüne delikler açarak neyi üflemeye başlamış. Hz. Mevlânâ´ nın felsefesinde ney, ?insan-ı kâmil? in (yani bir takım merhalelerden geçerek olgunlaşmış insanın) sembolüdür ve aşk derdini anlatmaktadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı´nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur. Bu sebeple ney, mevlevîlerce kutsanmış ve ?nây-ı şerîf? diye anılmıştır. Ahmet Haşim´in, göllerde akşamın kızıllığı içinde bir kamış olmak isterken, ortak İslâm kültürünün kamışa ve neye ait çağrışımlar dünyasını dikkate almış olduğunu düşünmek hiç de yanlış değildir. Ahmet Haşim de, kamış olmayı isterken eski edebiyattaki ney mazmununa yakın bir anlamı kastediyor. Ney, "Mutlak Varlık"tan koparıldığı için inliyordu. İlahi sırrı söylüyordu. Haşim´de tasavvufî endişenin bulunduğunu söylemek güçtür; ancak o da tıpkı ney ya da "hû" sırrına ermiş kamış gibi kendini bu dünyaya ait hissetmemiştir. Şiirlerinde sürekli mevcut olup olmadığı bilinmeyen "O Belde"yi arar.. "Bir Günün Sonunda Arzu", hiçbir şey anlatmayan bir şiir değildir. Haşim, bu şiirinde de en çok ele aldığı bir konu, başka ve hayalde yaşatılan bir âleme gitme arzusunu, kendisine o dünyaya geçme ortamı yarattığına inandığı zaman ve mekan öğelerini de dikkate alarak, "kamış" sembolü aracılığıyla dile getirmiştir. Şiir, Haşim´e özel şiir dilinin yarattığı imgelerin zenginliği ve çok boyutluluğuyla, okuyucunun estetik yaşantı beklentilerine fazlasıyla cevap vermektedir. Bir günün sonunda bende hiçbir arzu kalmayınca ben de Ahmet Haşim´ sarıldım, ne yapayım? Bir Günün Sonunda Arzu Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi fecr oldu nümâyân, Güller gibi... sonsuz iri güller, Güller ki kamıştan daha nâlân, Gün doğdu yazık arkalarında! Altın kulelerden yine kuşlar Tekrârını ömrün eder i´lân, Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Alemlerimizden sefer eyler?.. Akşam, yine akşam, yine akşam, Bir sırma kemerdir suya baksam, Akşam, yine akşam, yine akşam, Göllerde bu dem bir kamış olsam! Ahmet Haşim Yine akşam, yine akşam olur ve göllerde bu dem bir kamış olursunuz ki gider kimsesiz, tehî, ebedî, yollarda hep birer hatt-ı pür-sükût olursunuz akşamın sîne-i gubârında. Onlar ki hangi bir belde-i hayâle gider, böyle sessiz ve kimsesiz şimdi. O yollar ki sanki sizsiniz... Yollar Ki gider kimsesiz, tehî, ebedî, Yollar hep birer hatt-ı pür-sükût oldu Akşamın sîne-i gubârında. Onlar Hangi bir belde-i hayâle gider, Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi. Ahmet Haşim