ALİ ÖZARSLAN


AHLAKİ ÇÖKÜŞ ? 1


Ahlak kısaca, insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü. kişide huy olarak bilinen nitelik; iyi ve güzel olan nitelikler. Toplum içinde kişilerin uydukları davranış biçimleri ve kurallardır.

Geniş ve felsefi bir konu. Ama biz kısaca en genel tanımını aldık. Bir toplum varsa ve birlikte yaşamaları gerekiyorsa hukuk, kanunlar, adalet vb. dışında  bir de örf adetler, ahlak ve ahlaki değerler vardır. Tarih boyunca insanların biriktirip getirdiği ve her bir bireyin kabullenip uyduğu tavır davranış ve huylar. Otobüste büyüklere yer vermek, yere tükürmemek, çocukları korumak, trafikte birbirine yol vermek, nazik ve nezaketli olmak, yırtık değil yamalı giyinmek, büyüklere saygı duymak, başkalarını rahatsız etmemek, doğaya saygılı olmak, insanları sevmek ?. ve daha bir çok şey sayılabilir.

Büyük tarihleri ve geçmişi olan milletlerin ahlaki değerleri vardır.  Ve bu değerler yaşadıkları sosyo ekonomik duruma, ülkenin yönetim şekline göre değişiklikler gösterse de sonuçta toplum tarafından kabul gören davranış ve değerlerden oluşurlar.

Osmanlının son dönemlerinde ahlaki çöküşün ne kadar vahim bir hal aldığı bilinmektedir. Ardından da Osmanlı çökmüştür.

Ülkemiz büyük bir savaş vererek, Osmanlının küllerinden yeniden doğmuş ve cumhuriyetini kurmuştur. Cumhuriyetle birlikte, ahlaki değerlerini yeniden toplum olarak yaşamaya başlamıştır. Değişen değerler, geçmişten gelen değerler harmanlanmış ve yeni Türk Milletini ahlaki değerleri şekillenmiştir.

Ancak Emperyalist çağda temiz kalmak, değerleri yitirmemek, yozlaşmamak büyük bir disiplin ister.  Sadece bağımsız bir ülke olmak yetmez. Tam bağımsız bir ülke olması gerekir. Ekonomik bağımsızlık bunun öncülüdür.  Üreten bir ülkede yurttaş olmak yeterli bir nedendir. Üreten ülkede bilgi çoğalır, gelişir. Eğitim gelişir. Nasıl ki bir fabrikada ırkı, dini farklı insanlar bir arada çalışır ve üretirse, hepsi iş arkadaşı olarak birlikte yaşarlarsa, tüm ülkede de aynıdır. Aynı kültür bütün ülkede yaygınlaşır. Bu durum ahlaki değerleri de doğal olarak beraberinde getirir.

1950´lerden itibaren ülkemizin çok partili sisteme geçişi ve dünya savaşının getirdiği ekonomik çöküntü sonucu emperyalist Amerika içimize girmeye ve bizi sömürmeye başlamıştır. Çünkü milli devlete sahip olmak, tam bağımsız olmak emperyalizmin işine gelmez. Türkiye´yi sömürebilmek için tam bağımsızlığın yok edilmesi, ülke pazarının ele geçirilmesi ve ahlaki ve milli değerlerin yıkılması gerekir. Ve öyle de oldu.

Önce Atatürk´ü din ve Kürt karşıtı olarak gösterdiler (Kurt Ziemke). Ardından Atatürk´ü ve kurtuluş savaşını reddettiler (samuel Huntington). 1980 darbesinden sonra tarikatlara yol verildi, palazlandırıldı, özellikle de nurcular çok fazla palazlandırıldı (Paul Henze). Son olarak Kemalizm öldü, 2. Cumhuriyet dönemi başladı yaygaraları ile birlikte Osmanlı seviciliği ön plana çıkarıldı. Osmanlı övülmeye başlandı (Graham Fuller). Öyle ki andımız yasaklandı, Bayrak yerlerde ayaklar altına atıldı, Milli bayramlar yasaklanmaya çalışıldı. Karşılığında din adına çok yatırımlar yapıldı. Tarikatlar devletin her yerine yerleştirildi. Bir yandan da üreten Türkiye´mizi, özelleştirmelerle tüketen ve dışardan borç alan Türkiye haline getirdiler.

Bu sayede adım adım ülke de milli birlik ve beraberliğin bozulması için her şey yapıldı. Kürt-Türk ayrımı, Alevi-Sunni ayrımı, ardından Çerkez´di, Laz´dı, Boşnak´tı ne varsa döküldü ortaya.  Ayrılıklar derinleştirildi. Eğitimde yozlaşma ve ezbercilik öne çıkarılırken, bir yandan da kültürümüze el atıldı. Yabancı şarkıları ezbere bilen ama Aşık Veysel´i tanımayan nesiller ortaya çıkarıldı. Hukuk, adalet işlemez hale getirildi. Hakkını arayamayan insanlar kendi bireysel hukuklarını uygulamaya başladılar. Böylece insani değerlerimizi toplum olarak yitirmeye başladık. Adım adım ahlaki değerlerini yitiren bir topluma dönüştük?