Oğuz Gümüşkaynak


Ağaçlar, kadınlar ve çocuklar


Ülkemde yaşam hakkı her gün biraz daha elinden alınan her geçen günde yaşam alanı daraltılan üç canlı türü ağaçlar, kadınlar ve çocuklar.  Şehir merkezlerin yaşam kaynağı yılların ağaçları kentsel dönüşüm adı altında yerini beton yığınlarına terk ettiği günlerde ormanların katliamı doğanın acımasızca yok edilişi dünyanın en cömert yaratığı sadece veren karşılığında hiç bir şey istemeyen rengiyle gönülleri ferahlatan güzelim yeşillikler katletme bitirme uğruna yarıştığımız şehirlerin dağların ormanların duvağı ağaçlarımızın ülkemizde yaşam hakkını karartmayıp çoğalmasını isteyeceğimiz yerde katledilmesine göz yuman bizler. Kadınlar ve kadınlarımız anamız avradımız yarımız ve Allah´ın sizlere emanetim dediği kadınlarımız gün geçmiyor ki ya bıçakla satır satır doğrandı yada mermi ile yada ellerimizle boğup atıp erkeklik gösterisi yapıp nasıl yaşayacaklarına kendilerinin değil erkeklerinin karar verdiği yatakta kuluçka makinesi mutfakta ahçı yaşamda uşak olarak görmeye çabaladığımız bir ülkenin her konudaki temel taşları kadınlarımız. Oysaki bir ülkede kadınlar ülkelerin medeniyette ulaşmasındaki vaz geçilmez en büyük halkalar değil mi? Çocuklar bizim çocuklarımız öpmeye bile kıyamadığımız çocuklarımız sokakta oyunlarını okul dönüşü yolunu beklediğimiz evimizin gönlümüzün neşesi çocuklarımız yaşam kaynaklarımız artık ülkemde katledilirken öneminin olmadığı çocuklarımız.  Şimdilerde yapmaya korktuğumuz parkta sokakta okulda komşuda görüp yanağını sıkıp öpüp kokladığımız Allah´ın insanlığa mirası yavrularımız şimdilerdi mi yaşına bakılmaksızın cinsellikleri uğruna katledilen yavrularımız. Niye mi böyle olduk daha da bu katliamlar hangi boyuta varacak belli değil. Önlemenin yolundan daha ziyade intikam naralarıyla çözüm aramak bir yerde yanlışlığı bulmazsak daha çok üzüleceğiz. Ama birileri bir şeyleri doğru analiz etmeli ağaçlar kadınlar çocuklar ve en önemlisi yaşayan her canlının yaşam hakkı eşit değil mi ? Beterin beteri söylemleri sizce yeterlimi sorunu çözmekte yada bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetine mi sığınacağız?