Osman Aydoğan


´Ağa Camii´´ mi, ?´Ağlayan Camii´´ mi? -5-


Bir rant uğruna ya Râb ne mâbetler yıkılıyor... (*) Nâzım Hikmet, bir dönem ?´Ben de müridinim´´ dediği Hz. Mevlânâ ile de kavga eder! 1945 yılında Bursa Hapishanesi´nden Vâlâ Nureddin´e hitaben yazdığı mektupta bunu şöyle ifade ediyordu: ?Görüyorsunuz ya polemiği ve kavgayı Hazreti Mevlânâ´ya kadar götürmüşüm. ?Sureti hemi zillest´ diye başlayan ve dünyanın bir hayalden ve gölgeden ibaret olduğunu söyleyen bir rübaisi vardır. Benimkisi yüzlerce yıl sonra hazrete cevap: ´Bir gerçek alemdi gördüğün, ey Celâleddin, heyula filan değil, Uçsuz bucaksız ve yaratılmadı ve ressamı illeti-ula filan değil, Ve senin kızgın etinden kalan rübailerin en muhteşemi; Sureti hemi zillest falan diye başlayan değil...´ ´´ (Sureti hemi-zillest: Görünen her şey gölgedir. İlleti-ula: Birinci sebep, ilk sebep) (Bu dizelerde, gerçek-hayal ayrımının ve geleneksel İslam sanatının metafiziksel imaj dünyasının eksenindeki sorunsal da dile gelir. Geleneksel İslam sanatı, görünen her şeyin hayal olduğunu söyler. Ona göre, bizler hakikî olmayan, varlığı Varedici´nin varlığına bağlı olan birer gölge, birer hayalizdir. Görünenler, görünmeyenlerin izdüşümü, gölgesi ve sonsuz suret imkânlarından biridir. Zira tecelli kesintisizdir ve her form, hakikatin birer yüzüdür o kadar. Her şeyin bir nedeni varsa bu sonsuza kadar gider ve akıl çelişkiye düşer öyleyse bir ilk neden olmalı diye Aristoteles´in formüle ettiği ve İslam felsefesinde sürdürülen bu düstura Nâzım´ın bu dizleri ile verdiği bir cevaptır. O üç sözcük ?´Sureti hemi-zillest´´ Eflatun felsefesinin özüdür.)