Osman Aydoğan


´Ağa Camii´´ mi, ?´Ağlayan Camii´´ mi? -1-


Türk şiirinde camiiler büyük yer tutar. Özellikle İstanbul camiileri. Bu yazımda İstanbul Beyoğlu´nda yer alan ´´Ağa Camii´´ hakkında yazılan bir şiiri anlatacağım. Ancak önce İstanbul camiileri için yazılan şiirlerden kısaca bahsedeceğim... Türk şiirinde İstanbul camiileri Türk şiirinde İstanbul camiilerinin önemli bir yeri vardır. Bunların en başında Yahya Kemal´in ´´Süleymaniye´de Bayram Sabahı´´ isimli şiiri gelir. Yahya Kemal şiirine şöyle başlardı: ?´Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de´´ (Mehâbet: Büyüklük, ululuk, yücelik) Mehmet Akif de ´´Fatih Kürsüsü´nde´´ şiiriyle Fatih Camii´nin ihtişamını, camiinin cemaatini ve Osmanlının son halini anlatır. Şiirin sonlarında da Osmanlıyı diğer milletlerle mukayese eder. Âkif şiirinde diğer milletlerden şöyle bahseder: ?´Heriflerin, hani dünya kadar bedayii var: Ulumu var, edebiyyati var, sanayii var.´´ (Bedayii: Eşi ve benzeri olmıyan güzel, mükemmel ve yeni şeyler. Ulum; İlmin çoğulu) Rıza Tevfik, Divan tarzında hece ile Üsküdar Mihrimah Sultan Camii için yazdığı ´´Harap Mabet´´ adlı kendisine seslendiği ve ?´Vardım eşiğine yüzümü sürdüm´´ diye başladığı şiirini şöyle bitirirdi: ´´Hey Rıza! Secdeye baş koy da inle?´´ Ve Nâzım Hikmet´in Beyoğlu´ndaki ?´Ağa Camii´´ için yazdığı ve kimseciklerin pek bilmediği bir şiiri var. Zaten bu yazımın amacı da bu şiiri ve bu şiir vasıtasyla ´´Ağa Camii´ni tanıtmaktı. Bu nedenle de önce Nâzım Hikmet´in bu şiirin tamamını veriyorum: Ağa Camii Havsalam almıyordu bu hazîn halî önce Ah, ey zavallı camî, senî böyle görünce Dertlî bîr çocuk gîbî îmanıma bağlandım; Allah´ımın îsmînî daha çok candan andım. Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda kî, anası can verîrken, îşıklı kahvelerde kendî öz evladı var? Böyle sokaklarda kî, çamurlu kaldırımlar, En kîrlenmîş bayrağın taşıyor gölgesînî, Üstünde orospular yükseltîyor sesînî. Burda bütün gözlerî bîr sîyah el bağlıyor, Yalnız senîn göğsünde büyük ruhun ağlıyor. Kendî elemîm gîbî anlıyorum ben bunu, Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu Bu îmansız muhîtte öyle yalnızsın kî sen Bîr tesellî bulurdun ruhumu görebîlsen! Ey bu camînîn ruhu: Bîze mucîze göster Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer Bîr gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, Baştan başa tutuşsun göklerîn yangınıyla! ("İlk Şiirler", Yapı Kredi Yayınları, 8. Kitap, s. 117) Bu şiiri Nâzım Hikmet 1921´de Mütareke yıllarında, Mütarekenin ve İstanbul´un işgalinin verdiği hüzünle yazar. Şiir ilk kez, 21 Mart 1921´de "Anadolu´da Yeni Gün" adlı yayında çıkar.