Osman Aydoğan


ABD ile Kriz - 5


Bu askerî ilişkilerin yanında Osmanlı İmparatorluğu ile Lübeck, Bremen ve Hamburg şehirleri arasında 1839 yılında, Prusya ile de 1840 yılında ticaret anlaşmaları yapıldı. Bu anlaşmaları müteakiben Osmanlı dış ticaretinde Prusya-Alman payı giderek artarak 1880 yılında %18 olan bu pay 1909 yılında %42´ye yükseldi. 25 yıl içerisinde merkezi Avrupa (Almanya- Avusturya) Osmanlı pazarına hükmeder hale gelmişti. Birinci Dünya Savaşı´ndan önce Osmanlı İmparatorluğu ekonomik ve askerî olarak tamamen Almanya´nın etkisi altındaydı. Bir darbe ile işbaşına gelen İttihat ve Terakki komitesi de tamamen Alman hayranı idi. 1913 yılında İstanbul´a gelen Alman askerî eğitim delegasyonu Birinci Dünya Savaşı´nda Osmanlı ordusunda tamamen bir ?´komuta heyeti´´ haline dönüşmüştü. Almanlar Türk harp yönetimini tamamen ellerinde tuttuklarına inanıyorlardı. Gerçekten de Osmanlı Savunma Bakanlığı´ndaki, Genelkurmay´daki, ordu, kolordu ve tümenlerdeki bütün önemli mevkiler Alman subaylarının ellerindeydi. Osmanlı üzerindeki Alman baskısı ve Alman etkisi ile Osmanlı yönetimindeki bir kısmın savaş arzusu Osmanlı´nın Birinci Dünya Savaşı´na katılmasındaki en önemli etkenlerdi. Birinci Dünya Savaşı´ndaki Osmanlı´nın harekât planları Almanlar tarafından yapılmıştı. Kafkasya´da Ruslara karşı taarruz harekâtı, Mısır´da İngilizlere karşı taarruz harekâtı ve müteakiben Mezopotamya´da ingilizlere karşı savunma harekâtı (ki burada Berlin-Bağdat demiryolu hattı ve Alman çıkarları bulunuyordu) tamamen Almanların politik arzularını karşılamaya yönelikti. Ayrıca Osmanlının savaşa girmesi Doğu cephesinde yaklaşık 80 000 kişilik Rus askerini Kafkas cephesine bağlayarak, 100 000 İngiliz askerini ise Mısır´da kanalda tutarak Almanlara Avrupa cephesinde büyük bir rahatlama sağlıyordu. Bu savaşta Rusların kazanıp kazanamaması Almanlar için hiç önemli değildi. Daha çok öncelerden Bismark´ın fikrine göre Ruslar Balkanlar ve İstanbul´u fethetmeden önce tükeneceklerdi. Böylece de Almanya Avrupa´da rahat edecekti. Almanlar yanında savaşa girmeyi, ulusal çıkarlara uygun bulan İttihatçılar savaş ilan edilir edilmez kapitülasyonları kaldırdılar. Bu haberi Maliye Nazırı Cavit Bey ilk kez olarak, İstanbul´daki Alman Büyükelçisi´ne bildirir. Tam bir sürprizle karşılaşır. Sefir küplere binmiş, ağzından köpükler saçarak bağırmakta, tehditler savurmakta, İtilaf Devletler´i İstanbul´a saldırırlarsa, Osmanlıyı savunamayacaklarını anlatmaktadır. En sonunda; ´´Biz kararı tanımıyoruz, hele savaş bitsin ilk karşı hareketi yapacak olan biziz´´, der. Henüz bu konuşmanın sedası bu hoş kubbede kaybolmamıştır. Her iki devlet, özellikle Almanlar savaşta müttefik olmalarına rağmen kendi çıkarlarını takip ediyorlardı. Buna bir örnek; Rusların savaştan çekilmesinden ve Rus Kafkas ordusunun dağılmasından sonra Kafkasya´da Türk ve Alman çıkarları çatışmaya başladı. Osmanlı´nın açık hedefi Tiflis-Bakü iken, Almanlarınki ise Bakü´deki petrol yatakları idi. Bunun üzerine Almanya Kırım´da bulunan bir tümenini Kafkasya´ya kaydırdı. Karşılıklı harekât sırasında Türk ve Alman birlikleri arasında kanlı muharebeler cereyan etti. Türk durum haritalarında Alman birlikleri düşman olarak gösterilmişti. (Türk kaynaklarında böyle bir çatışmadan bahsedilmemektedir. Ancak adı geçen Alman kaynağı bu kanlı çatışmadan bahsetmektedir.) Türklerin Bakü?yü talepleri üzerine Alman General Ludendorf şöyle diyordu; ?´Bu çapulcu Türklerin istekleri de çok fazla oluyor.´´ İnönü de anılarında, ?Almanların Araplara karşı politikaları bambaşkaydı. Onlara hususi muamele yapıyorlardı ve aslında harbi kazansalardı, yani Almanların istedikleri ölçüde kesin bir zafer kazansaydılar onlardan kurtuluş kolay olmayacaktı. Açıkça görülüyor ki, Türkiye´ye gitmek üzere gelmemişler´´ ibaresini kullanır. Doğan Avcıoğlu da, ?Eğer Birinci Dünya Savaşı?nı Almanlar kazansalardı Kurtuluş Savaşı´nı, İngilizlerin himayesindeki Yunanlılara karşı değil, Almanlara karşı yapmak zorunda kalacaktık? der.