"Tourette Sendromu bir kader değil"

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, hasta olanların toplumdan dışlanmasına neden olan Tourette Sendromunun bir kader olmadığını ve tedavi edilebileceğini söyl

Bir tik bozukluğu türü olan Tourette Sendromu, geçtiğimiz hafta Eskişehir´de üniversite okuyan 24 yaşındaki Seyithan Genç´in, hastalığından dolayı çirkin bir muameleye maruz kalıp oturduğu kafeden çıkarılmasından sonra gündeme gelmişti. Konuyla ilgili açıklama yapan Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, sendromun bir kader olmadığını ve tedavi edilebileceğini ifade etti. Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, toplumsal dışlanmanın tedavi sürecini aksatacağını da dikkat çekti.
Tourette Sendromunu, çocukluk döneminde başlangıç gösteren sesli tikler ve beraberinde motor tiklerin eşlik ettiği, kronik ve nörogelişimsel bir hastalık olarak tanımlayan Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen "Sesli tikler bazı kelimeleri ve heceleri tekrar tekrar söyleme ya da ardı ardına anlamsız biçimde sesler çıkarma şeklinde olabilir. Motor tik de vücutta bazı hareketler ve kasılmalar biçiminde ortaya çıkabilir. Hastalık çocukluk döneminde başlangıç gösterir ve semtomlar erişkinlikte de devam edebilir. Tourette Sendromu tik bozukluğu altında incelenen bir hastalıktır" dedi.
Hastalığın her 100 kişiden birinde ve erkek çocuklarda iki kat oranında daha fazla görüldüğünü dile getiren Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, belirtileri genetik ve doğum sırasında yaşadığı enfeksiyon, travma ve annenin maruz kaldığı stres faktörlerini kapsayacak biçimde epigenetik faktörler, beynin nörokimyasal ya da nöroanatomik yapısal değişiklikleri ve bağışıklık sistemindeki bozukluklar olarak sıraladı.
Ailelerin çocuklarında gördüğü bazı vücut ve göz hareketleri nedeniyle kendilerine başvurduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, asıl problemin tiklerden ziyade, Tourette Sendromu olan kişilerin toplumsal dışlanmaya maruz kalması ve buna bağlı olarak psikolojik sorunlar yaşamaları olduğunu vurguladı. Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, "Hastalıktan dolayı çocuk dikkat çekiyor, akran zorbalığına ve dışlanmaya maruz kalıyor, dikkat eksikliği ve depresyona uğruyorlar Yani hastalıkla birlikte ek hastalık sıklığı da artıyor. Bu durumda tablo çok alevlenmiş oluyor ve aileler çok ciddi mağduriyetlerle bize geliyor. Toplumda az görülen bir durum olduğu için hemen dikkat çekiyor ve farklılık algılandığı için de insanları bu kişileri yaftalıyor. Akran zorbalığı ve çevreden çok ciddi bir toplumsal baskı olabiliyor. Bu baskı neticesinde bu kişilerde öfke, saldırganlık gibi problemler de daha sık karşımıza çıkıyor. Ve bu kişilerde mutsuzluk, keyifsizlik, içe dönüklük olabiliyor. Ahlaki olarak farklılıklara saygı göstermemiz lazım belki biraz saygı gösterirsek, bu noktada daha iyi sonuçlar elde edebiliriz. O kişileri de topluma kazandırabiliriz" diye konuştu.
Hastalığın bir kader olmadığını ve tedavi edilebileceğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Sevgi Özmen, "Toplumun bu hastalığın tedavi edilmeyeceğine dair bir inanışı var ama hastalık tedavi edilebiliyor. Çocukluk döneminde başlayan bir hastalık olduğu için bu dönemde ailelere ve çocuklara iyi bir psikoeğitim vermek gerekiyor. Hastalarımız terapilerimizden oldukça fayda görüyor. Farmakoterapi dediğimiz ilaç tedavilerimiz de var. Bunlarla hastalığın seyrini olumlu bir şekle dönüştürebiliyoruz. Dolayısıyla bu bir kader değil, tedavisi de olan bir rahatsızlık" ifadelerini kullandı.  (İHA)