ERREM Müdürü Öğretim Görevlisi Mustafa Atak, intiharlarla ilgili ,"İnsanoğlu var olduğundan beri, daha fazla yaşayabilmenin, ölümsüzlüğün, ebediyetin sırlarını ararken bir yandan da yaşadığı sorunlarla baş etmede yetersizliği sonucu hayatına son vermeyi düşünebilmektedir. Bu düşünceler bazen girişim aşamasında kalmakta olup bazen de ölümle sonuçlanmaktadır. Yaygınlık açısından baktığımızda, dünya genelinde intiharların son 45 yılda yüzde 60 civarında arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her 40 saniyede bir kişi intihar etmektedir. Özellikle eski Sovyetler Birliği ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş batı ülkelerinde ve bazı Uzakdoğu ülkelerinde çarpıcı verilerle karşılaşılmaktadır. Mesela intiharlarda ilk sıradaki Litvanya´da her 100 bin kişide 31,5 kişi intihar etmekte, İkinci sırada olan Güney Kore´de, bu oran 31,2´dir. Üçüncü sıradaki Kazakistan da ise 26,9´dur. Türkiye dünyada 3.94 oranı ile 79 uncu sırada yer almaktadır. Dünya genelinde en yüksek intihar oranı Avrupa´da, en düşük oran ise Doğu Akdeniz´de gerçekleşmektedir" dedi.
Atak, intiharların nedenlerine ilişkin, "Evet, bir insan kendi kendini niye öldürme girişiminde bulunur? Kendini ne için kurban eder? Maddi, manevi acılar dayanılmaz boyutlara geldiğinde böyle bir şey mümkün olabilir. Ama tüm intihar olaylarında, her zaman böyle bir acıya rastlanmayabilir. Hepimizin bildiği gibi bazen hiç beklenmedik bir insan intihara teşebbüs edebilmektedir. Genetik yatkınlık, intihar riskini yaklaşık yüzde 42 oranında artırmaktadır. Bu yüzden aile anamnezi alınırken bireyle ilgili gerekli bilgiler titizlikle incelenmeli (yakın ve uzak ailede görülen psikolojik rahatsızlıklar) ve özellikle ebeveynlerden birisi intihar etmişse riskin arttığı bilinmelidir. İntiharların yaklaşık % 90´ının psikolojik rahatsızlıklarla ilişkisi vardır. Ayrıca tüm bağımlılıklarda, bazı ekonomik darlıklarda ve daha önce geçirilmiş kafa travması sonrasında intihar görülebilir. Mizaç rahatsızlıklarında %30 (depresyonun tüm varyasyonları, çift kutuplu/manik-depresif durumlar), madde bağımlılıklarında yüzde 18, şizofrenilerde yüzde 14, kişilik rahatsızlıklarında yüzde 13 oranlarında intihar vakalarına rastlanır. Tüm kronik rahatsızlıklar (kronik acı, kronik engellenme, başa çıkılamayan bağımlılıklar, AIDS vb.) intihar riskini arttırabilir. İntiharların yaklaşık yüzde 50´si alkol ve diğer madde bağımlılıkların da görülür. Hele de ergenlerde hem alkol, hem de madde bağımlılığı birlikte mevcutsa intihar oranı yüzde 70´lere kadar yükselebilir. Diğer bir ilginç araştırma ise nikotin (sigara) bağımlılığı ile intihar arasındaki irtibata işaret eder. Sigara içenlerde sigara içmeyenlere göre dört kat daha fazla intihar vakası müşahede edilmiştir. Eşcinsel hayat tarzını benimseyenlerde, eşcinsel olmayanlara göre intihar riski on dört kat daha fazladır. Basının ve sosyal medyanın birey ve toplum üzerinde çok büyük tesirleri olduğu malumdur. Medya kışkırtmaları, intihar riskini artıran faktörlerdendir. Son zamanlarda bir akım haline gelen sosyal medyada canlı yayınlarda intiharların arttığını görmekteyiz. Medya, özellikle ergen intiharlarında önemli bir rol oynamakta olup, intihar ´romantize´ edildiğinde, moda hâline gelebilmektedir. Ülkemizde sık görülen bir intihar nedeni ise, bir ?yarış atı? gibi üniversite başarısına odaklanmış gençlerin, izafi (rölativ) bir başarısızlığı bile kabul edemeyişleridir. Ebeveynler kendi yaşayamadıkları ideallerini çocuklarına yüklediklerinde, bu yük taşınamaz hale gelebilmektedir. Yüksek zeka ile intihar arasında anlamlı ilişki olabilir. İntihar ve şiddet vakalarının temel nedenlerinden biri de duygusal zeka ve merhamet duygusu eksikliğidir. Burada zekanın akıl ve hikmetle desteklenmesi ve üstün yetenekli kişilerin duygusal zeka ile ilgili yönlerinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Aksi durumda sosyal uyumsuzluk nedeniyle üstün zekalı bireylerde intihar riski yüksek olacaktır. Okullardaki eğitim programlarının duygusal zekayı destekleyici etkinliklerle yeniden şekillendirilmesi ve merhamet eğitiminin bebeklikten başlayarak hayatın her aşamasında verilmesi gerekir. Dindarlık düzeyi azaldıkça intiharlarda artış görülmektedir. Batıda yapılan araştırmalarda en az intihar eden din mensupları sırasıyla Müslümanlar, Yahudiler, Güney Amerika Katolikleri, Avrupalı Katolikler, Ortodokslar ve Protestan´ardır. Müslüman ülkelerde intihar oranlarının düşük olmasının en önemli nedeni din tarafından intiharın kesin bir şekilde yasaklanmasıdır. İntiharları önlemenin en önemli yolu iman duygusunun güçlü olmasıdır. İman, insandaki boşluk hissini yok eder, bireye dünyada yalnız olmadığını ve dünya hayatının bir imtihan olduğunu vurgular. Maneviyat eğitimlerinin güçlendirilmesi, yaşantıya yönelik olarak dini eğitimlerin verilmesi ve ahlaki eğitimlerinin her alanda sunulması gerekir" şeklinde konuştu. (İHA)