Tarih: 09.03.2022 11:45

Biz kadınlar erkek egemen sistemin bize dayattığı yaşamı kabul etmiyoruz

Facebook Twitter Linked-in

8 MART DİRENİŞİN VE İSYANIN ADIDIR

Kayseri Kadın Platformu üyeleri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Cumhuriyet Meydanı'nda basın açıklamasında bir araya geldi. Kayseri Kadın Platformu adına açıklama yapan Dr. Sema Karaoğlu, "Kadınların yüzyıllardır süren dayanışmasının, direnişinin, isyanının adıdır" dedi.

Kayseri Kadın Platformu üyeleri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Cumhuriyet Meydanı'nda bir araya geldi. Çeşitli dövizlerin taşındığı buluşmada kadınlar adına açıklamayı Dr. Sema Karaoğlu yaptı.

Karaoğlu, "Kadınların yüzyıllardır süren dayanışmasının, direnişinin, isyanının adıdır.8 Mart. Kökleri işçi hakları hareketine dayanan 8 Mart’ın tohumları 1857'de New York'ta bir dokuma fabrikasında çıkan yangında atılmıştır. Fabrikada çalışan 40 bin kadın işçi daha kısa mesai, geçinecek maaş ve insanca çalışma koşulları talepleri ile greve gitmiş ancak sonrasında polisin ve yönetimin kurduğu barikatlar yüzünden, karmaşada çıkan yangından kaçamamış ve çoğunluğu kadın olmak üzere 129 kişi yanarak can vermiştir. 1910 yılında yani yangından 53 yıl sonra Kopenhag’da “Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansında” 8 Mart’ın , New York’taki dokuma fabrikasında yaşamını kaybedenlerin anısına "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılması önerisi sunulmuş ve oybirliğiyle kabul edilmiştir.

Aradan 165 yıl geçmesine rağmen biz kadınlar hala aynı sorunların çözümleri hala aynı talepler için alanlara iniyor, mücadele ediyoruz. Bizler hakça bir düzende, eşit bireyler olarak, hiçbir kadının emeğinin sömürülmediği, kimsenin dili dini ırkı cinsel yönelimi farklı olduğu için şiddete ve ayrımcılığa uğramadığı bir ortamda kutlamak isterdik 8 Mart’ı. Güle oynaya, el ele, kol kola halaylar çekerek, türküler söyleyerek. Ancak 2022 yılının 8 Mart’ını, emek sömürüsünün, yoksulluğun, şiddetin, eşitsizliğin arttığı ve derinleştiği koşullarda karşılıyoruz maalesef.

Her geçen gün gelen zamlarla ağırlaşan ekonomik kriz koşullarından en fazla biz kadınlar etkileniyoruz. Eril irade kanunları da kendine göre hazırlıyor. Toplumsal cinsiyete dayalı bir bütçeleme yok, sanki sadece erkekler yaşıyor. Mesela bir örnek; istediği ürüne sıfır vergi, yok saydığı kesimin kullanacaklarına lüx tüketim vergisi. Kayserili Gülsüm hanım hijyenik pedlere gelen zamla ilgili şöyle konuşuyor. “Benim üç kızım var her ay onlara hijyenik ped alınacak, elmas yüzük değil! Höllük mü koysun çocuklar altlarına, niye devlet buna bir çözüm aramıyor niye onun KDVsi yüzde 18” diye soruyor. Elmasın vergisi yok, pedin vergisi çok!

Kayserili Şerife; iki çocuk annesi. Çalışıyor, mücadele ediyor. Ancak o da gelen zamlar altında ezildik diyor. En ucuz kira 1000 lira. Elektrik, doğalgaz 1000 lira etti 2000 lira. “Çocukların cep harçlığı, okul masrafları derken maaştan hiçbir şey kalmıyor” diyor. Dürüm olmuş 15-20 lira. “Markette elimde hesap makinası ile geziyorum” diyor. “Hiçbir yere gidip eğlenmek, hiçbir sosyal aktivite yapmak bizim hakkımız değilmiş” gibi diyor Şerife. Yani İnsan gibi yaşamak diyor, insan gibi…Hakkımız değil mi diye soruyor Kayserili emekçi Şerife.

Şerife gibi binlerce Kayserili kadın market market, pazar pazar geziyor, en ucuzunu nerde bulurum diye. Her biri hesap uzmanı gibi hesap yapıyor kadınların. Elektrik süpürgesini kaçta çalıştırayım, fırını ne zaman açayım, ütüyü ne zaman yapayım da az elektrik parası gelsin diye. Gelen zamlar altında ezilen binlerce kadının gördüğü muamele ne peki? Yine şiddet. Sanki zamları kadın yapmış! 9 yaşında Esra markette alışveriş sırasında sürekli kızan babasına tokat gibi yapıştırıyor cevabı “ Baba zamları

annem mi yaptı niye sürekli ona kızıyorsun” diye. Yoksulluğun faturası da kadına böyle vuruyor işte . Evin ihtiyaçlarını göremeyen erkek vuruyor kadına, vuruyor da vuruyor bazen de öldürüyor.

Yoksulluk ve işsizlik, kadın işsizliği sadece bizde var isyanımız buna demiyoruz, elbet tüm dünyada var bu sorun. Ama bizler kendimize bakacağız önce Kayserimize sonra ülkemize. Sorunlar konuşulmayınca yok olmuyor. Birileri yok sayınca ya da dünya bizi kıskanıyor deyince de olmuyor. Gerçekler başka. Ölçümler ortada. 2019 Dünya Bankası (EBRD) verilerine göre kadınların iş gücüne katılımı açısından 200 ülke içinde son 25 ülke arasındayız. 2021 Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporlarına göre ise kadınların istihdama katılımı açısından, üye ülkeler içinde en sondayız ve tüm bu ülkeler bizi kıskanıyor, inandırıcı mı? Rakamlar ortada.

Sermaye tarafından fabrikalarda, işyerlerinde ucuz işgücü olarak kullanılan biz kadınlar kriz zamanlarında ilk kapıya konulan oluyoruz. Kayıt dışı işlerde, güvencesiz ve düşük ücretlerle istihdam edilip aynı işi yapsak bile aynı işe aynı ücreti alamıyoruz. Nitelikli iş gücünde de durum değişmiyor çalışma hayatında yönetim kademelerinde yeterince yer bulamıyoruz. Emeğimiz ikincilleşiyor, gelirimiz erkeğin gelirine ek olarak görülüyor. Ev ve bakım işlerini aksatmayalım diye esnek çalışmamız dayatılıyor.

Bakım yükünün sadece kadınların sırtında olduğu esnek ve yarı zamanlı çalışma biçimi kadınların istihdam alanında maruz kaldığı eşitsizlikleri her geçen daha da derinleştiriyor. Çalışma yaşamı sanki çocuklar, yaşlılar, engelliler ve hastalar hiç yokmuşçasına örgütleniyor. Bakım işleri yalnızca kadınların sorumluluğundaymış gibi yarım gün çalışıp geri kalan zamanlarında da ev içi yeniden üretimi üstlenebilecekleri şekilde düzenlemenin yolları aranıyor. Üstelik bu çalışma biçiminin özellikle de kadın çalışanların lehine olduğu üzerinden söylemlerle rıza inşa edilmeye çalışılıyor! Kadınların doğal sorumlulukları gibi görülen ev işleri ve bakım işleri hep kadınların ücretsiz emeği üzerinden idame ediliyor, yarım gün uygulaması, kadınlara “bir FIRSAT”mış gibi sunuluyor. Yönetim, kreş açma, yaşlı ve engelli bakımı gibi sorumluluklarını yerine getirmiyor. Kadınlar aile içi sorumlulukları yerine getirirken yoksul ve erkeğe muhtaç durumda bırakılıyor. Para kazanmıyor, erkeğin elde ettiği gelir erkeğin hanesine yazılıyor. Evde kazançsız bırakılan kadın yoksullaşıyor. Şiddet görse de ses çıkaramıyor. Boşanmak isterse bu kez de nafakası tartışmaya açılıyor.

Dünya'da ve bölgemizde savaşlar hız kesmeden devam ediyor. Emperyalistlerin çıkar ve paylaşım kavgaları Rusya/Ukrayna üzerinden yürütülüyor. Afganistan, Irak, Suriye ve Kuzey Afrika'da yürütülen bölgeyi istikrarsızlaştıran ve halklar arası savaşa sürükleyen politikalardan en çok kadınlar etkileniyor. Kadınlar ve çocuklar savaşta canlarını kaybediyor, yerinden yurdundan ediliyor. Suriyeli Meryem, Afganistanlı Samira , Iraklı Darya gittikleri ülkelerde mülteci kadınlar olarak ayrımcılığa uğruyor, ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Kadının emeği ve bedeni sömürülmeye devam ediyor . Savaş kadınları ve çocukları vuruyor.

Sistematik olarak artan kadın katliamları kadın kıyımına dönüştü. Bu kıyımı önlemek için etkili ve yeterli politika geliştiremeyen iktidar kadın karşıtı politikalarını tek tek hayata geçiriyor. İstanbul Sözleşmesinin feshinin hemen arkasından gelen kadın kazanımlarına saldırılar şimdi de 6284 sayılı yasaya göz dikmiş durumda. 6. yargı paketi ile medeni kanunda düzenlenmiş haklarımızı elimizden alma çalışmalarına başladılar. Çocuk istismarcılarına af getirilmesi, yoksulluk nafakasının süreyle sınırlandırılması, boşanmalarda aile arabuluculuğu sisteminin getirilmesi ile kadınlara kocası dışında bir seçenek sunulmaması tartışmaları ile devam ediyor.

Kadınların haklarına ve kazanımlarına dönük tüm bu kadın karşıtı politikalarda gerici vakıf, tarikat ve cemaatler devreye sokuluyor. Müfredatta yapılan değişikliklerle hazırlanan kitaplarda kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikler fıtrata bağlanıyor ve çocuk yaşlardan başlayarak kadınların ikincil konumda olduğu öğretilmeye çalışılıyor. Kadınların medeni kanunla korunan hakları gasp edilip, yerine şerri hukuka uygun düzenlemeler yapılıyor ve hayat birçok alanda gericileştiriliyor. Türkiye Laik demokratik bir cumhuriyettir laik kalmaya devam edecektir. Biz Türk kadınları olarak medeni hukukun bize kazandırdıklarından asla vazgeçmeyeceğiz.

Tüm bu saldırılar karşısında geri adım atmadık, erkek egemen sisteme karşı isyanımızı yükselttik. OHAL de, pandemi koşullarında sistemin saldırılarına rağmen direnmekten vazgeçmedik. 8 Mart mitingleri, 25 Kasım eylem ve etkinlikleri, İstanbul Sözleşmesi'nin feshine karşı açıklanan 1 Temmuz eylemleri gibi mahallelerden şehir merkezlerine kadar her alanda yanlışlara dur dedik. Ucuz işgücü olarak görülmeyi kabul etmedik, eşit işe eşit ücret istemekte ısrar ettik. İşyerlerimizde karşılaştığımız taciz, şiddet ve mobbinge karşı susmadık. Kadın cinayetlerinde failleri koruyan erkek devlet ve yargıya karşı "Erkek adalet değil gerçek adalet" demekten vazgeçmedik. "Tek bir kadının bile kaybedilmesine, katledilmesine tahammülümüz yok" demek için bu alanda defalarca bir araya geldik. Her mecradan sesimizi yükselttik. Kriz karşısında ücretlerimizin arttırılması için eylemlerin en önünde yer aldık, almaya devam edeceğiz. Yanlışlar olduğu sürece susmayacağız!

Hakkımız olanı ancak alanlarda olarak; evde, işte, okulda ve yaşadığımız her yerde mücadeleyi büyüterek ve örgütlenerek kazanacağımızı biliyoruz.

Biz kadınlar erkek egemen sistemin bize dayattığı yaşamı kabul etmiyoruz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde de ve sesimizi duyuracağımız her yerde taleplerimizle işyerlerimizde ve alanlarda olmaya devam edeceğiz.

8 Mart Dünya emekçi kadınlar günümüz KUTLU OLSUN" ifadelerini kullandı.(kurum haberi)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —